Modern Dönemde Müslümanlık ve Muhalefet

Yazıyı Paylaş

Aklın üstünde herhangi doksayı kabul etmeyerek aklın belirsizlikleri içinde,  temelsizlik temeli üzerinde şekillendirilen, istisna ve krizleri norm haline getirme istikametinde sistemleşen modern politik alanın egemen olduğu bir dünya politiğinde muhalefetin yeri ve konumunu tanımlamak modern iktidarı/egemeni tanımak ve tanımlamaktan daha zor bir problem olsa gerek.

Kadim dünyanın bütün politik alışkanlıkları, doksası/gelenek ve tutumları, metafiziği, ilahi olanla kurduğu ahlaki bağlar, vahiy, şeriat, kutsal yasa ve mitleri modern politik alana dahil değildir. Modern politik, içinde Sokrates’in, Platon’un ve Aristoteles’in metafiziğinin olmadığı Atina politiğinin tecessüm etmiş yeni bir formudur. Modernite, politik alanın daha önceki hiçbir çağla kıyaslanmayacak ölçüde kırılgan bir yapıya sahip olduğu dönemdir. Çünkü modernite ile birlikte, büyü bozulmuş, yasa olarak anlaşılan din ile birlikte kimlik kazanmanın ana kaynağı olan gelenek yitirilmiştir. Modernitede politik olan, karar, norm ve düzenin birliği olarak nomostan/egemen ya da yasa koyucu hukuk ve gelenekten tamamen arındırılmıştır. Bütün sosyo-politik, hukuk yoluyla rasyonel bir temele oturtulduğu ve bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki ilişki rasyonel bir mekanik hukuk yoluyla kurulduğu için modernlik tarihin en yok edici nötralizasyon ve depolitizasyonunu icra etmiş ve zuhur eden homojenliğin dışında kendine yeni bir büyü arayan, kendi mitos, gelenek ve şeriatına dönmeye çalışan sekülerize olmamış kitleler arasındaki çatışmayı da hiçbir zaman sona erdirememiştir. Kaldı ki, modernitenin kriz ve istisnayı kural haline getirmeye dayandığı ve temelsizlik temeli üzerinde yükseldiği, potansiyel patlamalara hazır krizlerle ortaya çıkan istisnalar ile yeniden ve yeniden hiçbir nomos’a dayanmadan kendini var kıldığı göz önünde bulundurulduğunda kriz ve istisna onun temel karakteristiğidir ve hiçbir çatışma onu rahatsız etmediği gibi daha da güçlendirir.

Modern politik alan, metafizik aşkınlıktan ve idelerden arındırılmış, dışarıyla tüm bağları koparılmış Platon’un mağarasıdır; onun dışı, ideleri ve ideası yoktur, her şey ve herkes mağaranın içindedir, mağaranın dışı hakikat alanının ve aklın dışıdır, o mağara polistir/kenttir/devlettir ve her şey ona ve onun sorunlarına içkindir. Her şey mağaranın karanlıkları içinde cereyan eder, çünkü mağaranın dışı karanlıktır! Polis’in egemenliği, yol, köprü, kanalizasyon, güvenlik ve ticaretinden öte bir gerçeklik ve hakikat yoktur. Modern polis’in kurallarına uymamak varoluşsal bir tehlikedir, beka sorunu ve terördür. Orada hukuk, gayrı şahsidir, kamusal mekanik hukuktur, herhangi bir tin ve nomos yoktur, her bir polis/devlet kendi egemeni/diktatörü tarafından kriz ve istisna anında karar/norm haline getirilmiş birer politeia/anayasa ile teşekkül etmiştir. Egemen/tiran/diktatörün iradesini sınırlayan ne doğal ne de ilahi hiçbir güç yoktur. Hakikatin tek sahibi tiranlar kitlelere tarihin efendisi olmayı vaat ederler. Her bir egemenin iradesi halkın nomosu kabul edilmiştir. Politik kırılganlık tek bir egemenin iradesiyle çözülür. Halk daha sonra seçimler yoluyla tek bir egemenin iradesinden neşet eden sistem içinde, egemen iradenin ve siyasanın doğrultusunda polis’in işlerini yürütecek politik ikitidarı seçer. Modern polis’in dışı cehennem ve dışındakiler de vandal ve vülger sayılır.

Aydınlanmanın ilerleme, gelişme, kalkınma, aydınlanma, adalet ve özgürlük gibi metafizik kavramları politik alanın sloganları olarak bütün hayatı kuşatır ve doldurur. Modern politik bu sloganlar aracılığıyla sürekli bir sekülerleşmeye oksijen vererek geleneği, vahyi ve ilahi olanı sürekli nötralize ve depolitize eder. Özgürlük ve adalet gibi kavramları moral kavramlar olmaktan çıkarıp sadece  mekanik hukuki kavramlar olarak görür. Akli olanla ilahi olanı karşıt olarak kodlayarak, aklın mutlak egemenliği üzerinden bütün bir varoluşu izah eder ve aklın belirsizliklerini yok sayar. Temelsizlik temeli ve aklın belirsizlikleri üzerine, kriz ve istisnanın norm/karar haline gelmesi ve sürekli ve yeni krizlerle biteviye tekrar eden modernin tamamen nötralize edemediği iki yapı modern dışını temsil eder: Yahudilik ve İslam. Her iki dinin de modern ile olan çatışması farklı düzlem ve boyutlarda devam etmektedir. Hristiyanlık, herhangi bir yasa ortaya koymadığı için ve Protestanlığın da büyük katkılarıyla daha erken dönemlerde hızlı bir şekilde modern politiğin kontrolüne geçmiştir. Bazı Siyonist yahudiler büyük oranda modern politiğe teslim olmuş olsalar da Yahudi toplumunun başı modern olan her şeyle ciddi beladadır. Doğru, yanlış, iyi, kötü, helal, haram, bireysel ve sosyal hayatı düzenleyen siyasal ve hukuki hükümler içeren ilahi kitap ve şeriate sahip olan Yahudilik ve İslam’ın modern ile olan etkileşimleri modernin geleceğini büyük oranda belirleyecek en önemli iki faktördür. Modern zamanların iktidar ve muhalefet algı ve ilişkileri ile İslamın iktidar ve muhalefet algı ve ilişkilkeri tamamen farklıdır.

Muhalefet, bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık, karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu, demokraside iktidarın dışında olan parti veya partiler olarak tanımlanmaktadır. Her konuda ve her alanda muhalefet söz konusudur. Siyasi muhalefet, siyasi olanın tümüne veya bir kısmına karşıdır. Demokratik sistemlerde teorik olarak siyasi partiler ülkenin tüm siyasasına muhalefet edebilirler. Sivil toplum örgütleri ise daha ziyade politik olanın yanında veya karşısında olurlar. Esasen muhalefetin yeri ve ne olduğu iktidarın yeri ve ne olduğu ile doğru orantılı olarak anlaşılabilir.

Müslümanlar için muhalefet iki yönlüdür:

  1. Gayri İslamî olan iktidara/egemene muhalefet.
  2. İslamî iktidara/egemene muhalefet.

Birincisi, bir bakıma bütün peygamberler tarihidir. Kesinlikle Allah’ın hükümlerini inkâr eden veya saptırarak zulüm yaratan otoriteler meşru değildir. Rabbin sözüne kulak veren hiçbir mümin o otoriteye rıza gösteremez. Buradaki muhalefet politik bir iktidar veya polis/site/devlet iktidarı yani politik değil politeiya/siyasal ilkenin bütününe muhalefettir. Allah’ın sadece hükmeden değil (deistik), yöneten bir kudret olduğu esasının yeryüzünde icra edilmesidir. Allah’ın sadece ḥalık değil ilah ve rabb olduğu, siyasi retorik de dahil her şeyin bu ilah ve rabbin hüküm ve nezaretine göre yapılmasını gözetir. Kur’an ayetleri en çok bu metafizik bağlamı içkin muhalefet veya reddiyenin farklı zamanlardaki enstantanelerini anlatır ve vurgular. Buradaki muhalefet kesintisiz ve sürekli bir muhalefettir. Yeryüzünde de Allah’ın ilahlığını (tüm düşünce, karar ve uygulamalarında Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate almayan) güç, servet ve iktidar sahibinin otoritesi meşru değildir ve ona karşı muhalefet etmek de imanî bir esastır. Ben de müslümanım diyen herkes bu muhalefetle yükümlüdür. Zira bir kafirin otoritesi altında yaşamak bizatihi zulümdür.

Asıl sorun iktidarın amaçları, yetkileri ve sınırlarıdır. İslami iktidar, Müslüman toplum tarafından ortaklaşa inşa edilmiş, amaçları, sorumlulukları, yetkileri ve sınırları vahiyle çerçevelendirilmiş ortak siyasa ve teknik işleri yürüten bir üst siyasi idari mekanizmadır. Allah adına değil Allah’ın hükümlerini gözeterek iş yapar. Kesinlikle belirlenmiş bir seçimle (seçim sistemi ve nasıllığı ayrı bir başlık) göreve getirilir. Saltanat ve hanedanlık müslüman bireylerin siyasete katılımı, yeti ve yeteneklerini sergilemeleri açısından vahye uygun değildir. İslami iktidar saltanat yoluyla oluşturulamaz. Ancak yerel yönetimler de yine de seçim olması kaydıyla etnisitenin ağırlık kazanması doğaldır. Neticede İslam ümmeti teorik ve teolojik olarak tek ve yeknesak bir perspektif olsa da yerellik, örf ve adetler, kültürel çeşitlilikler açısında plural bir yapıdır. Allah tektir ancak müslümanların işleri şura iledir yani katılımcı ve ortak karara/icma dayanır. Politik alan daima muhalefete açık ve muhalefetsiz olamaz. En iyi iktidar bile muhalefetsiz olamaz. Muhalefet, İslami siyasaya aykırı olmamak üzere her türlü politik muhalefeti yapabilir. İslami İktidar ve siyaset müslümanların ortak işlerini onlardan aldığı süreli yetkiyle yürütür, her işini Allah adına değil, allahın hükümlerini gözeterek yapar. Bu anlamda iktidar daha ziyade dış güvenlik, ordunun sevk ve idaresi, uluslararası diplomasi ve adalet ile uğraşır. Bunların dışındaki tüm işler yerel parlamentolar eliyle yürütülür. Neticede ümmet, saldırmazlık, serbest dolaşım ve serbest ticaret ilkeleriyle ortak bir sözleşme etrafında biraraya gelmiş siyasi ve hukuki bir birlikteliktir. Dileyen düşmanlık etmemek ve saldırmamak üzere birlikten ayrılabilir.

İkincisi, müslüman bir iktidara muhalefettir ki; zayıf ve güçsüz müslümanlar bir süre sonra güçlenir ve iktidar olurlar. Bu durum Kur’an’da “Allah’ın ezilenlerin iktidara getirilmesini istediği” şeklinde ifade edilir. İnsanlığın ve özellikle mazlum ve mağdurların haklarını korumak bilinciyle yönetim liyakatına erişen ezilenler iktidar olunca bu defa iktidarda sınanırlar. Müslüman bir hükümet/iktidar için de, muhalefet için de bir müslümanın içinde bulunduğu/maruz kaldığı bütün pozisyonlar insanın şahsiyetini inşa edebilme süreçleridir. Güç, servet şöhret, siyasi komplimanlar, siteye/devlete ait politik sorunlar ile birlikte müslümanlara ve insanlığa/ötekilere dönük siyasi paradigmanın ne’liği ve dili gibi sayısız ihtilaf nedenleri orta yere gelir. Esasen bir İslam toplumunda muhalefetin varolmasını zorunlu kılan asıl neden, iktidar, güç ve servetin ilahi yasaya/şeriate ve onun makasıtına uygun kullanılmasını hükümetten talep etmesidir. İlahi yasanın gösterdiği istikametten sapmayı önlemektir.

İslam tarihinde iktidar ve muhalefetin amaç ve çizgisi birçok nedenlerle bazı dönemlerde saptırılmış olsa da hiçbir dönemde modern politik dünyada olduğu kadar çizgiden tamamen sapmamıştır. Modernitenin İslam dünyasına en büyük etkisi İslami iktidarı tamamen nötralize etmesi, İslami siyasayı yok etmesi, İslami polisi/devleti ve politik olanı tamamen işgal etmiş olmasıdır. İslam tarihindeki muhalefetin görüntüsünü ve birkaç önerimi şöylece ifade edebilirim:

  1. Hz. Peygamber politeiayı / ana siyasi ilkeyi ve süreçleri bizatihi kendisi yürütmüş, güncel politik olanı istişare ve müzakere ederek Müslümanlarla beraber yürütmüştür.
  2. Hz. Peygamberin vefatından sonra hem siyasi alana hem de politik alana dair ihtilaflar ortaya çıkmıştır. İlk iki halife döneminde müslümanlar arasındaki ihtilaflar tolere edilebilmiş, Osman ve Ali dönemlerinde ise politik muhalefet/ihtilaf müslümanların birbirinin kanını dökmesine neden olmuştur.
  3. Politik muhalefet çok kısa bir süre sonra teoloji ve etnisite ile içkin bir muhalefet haline gelmiştir.
  4. Politik ihtilaf ve muhalefetin teolojik alana taşınması hakem olayı ile başlar. Aslında en baştan hakeme gidilmesi daha iyi olurdu, lakin Sıffin savaşından sonra hakeme gidilmesi bile çok değerli bir girişim olmasına ve Kur’an ayetlerine uygun bir uygulama olmasına rağmen bu uygulamanın bizzat kendisi yeni bir muhalefetin zuhuruna yol açmıştır.

5.Teolojik ve politik muhalefet, Müslümanlara saldırmadıkça, yolları kesmedikçe kendi haline bırakılır. Düşünceye ve tekrar sağduyuya çağrılır, ancak baskı ve şiddet uygulanamaz. Burada kaçınılmaz olarak siyasi idari yapı ABD modelinde olduğu gibi ya federaldir, ya da AB modelinde olduğu gibi devletler birliği şeklindedir. Defacto olarak müslümanlar ağırlıklı olarak hangi yerel yapıda iseler o esas alınabilir. Ümmeti temsil edecek iktidar seçimle belirlenen, görev süresi belli olan, her türlü muhalefete açık, sınırlı bir iktidardır.

  1. Hakemlik sistemi ailevi problemlerden başlamak üzere İslam toplumunun ana karakteristiği olarak ön plana çıkarılması gereken ilahi bir hükümdür. İktidar ve muhalefet ilişkilerinde her iki tarafın seçmiş olduğu hakem heyetleri tüm problemlerde en baştan devreye sokulur ve verdikleri kararlara uymak Allah’ın emridir, taraflarca seçilmiş olan hakemlerce verilen kararlara taraflar uyarlar, uymayanlar artık ümmetin bir parçası olma hakkını kaybetmiş olur. Hakem kararına uymayıp silah çeken, isyana kalkışan kişi/grup/muhalefet Yüksek Adalet Meclisinin kararıyla güç kullanılarak tasfiye edilir.
  2. Seçimle gelen devlet başkanı iki dönem 5+5’den fazla görevde kalamaz. Muhalefet, parti, dernek ve başka şekillerde var olma hakkına sahiptir. Daha ziyade entelektüel bir muhalefet şeklinde muhalefet eder. Silahlı kalkışma, silahlı isyan ve eşkıyalık yollarına başvurmadığı sürece muhalefetin seçimlere katılması asla engellenemez. Muhalefete savaş ilanı ise her bir Müslüman toplum tarafından seçilmiş hakemlerce oluşturulan Yüksek Adalet Meclisine aittir.

 

heygungor@hotmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir