“Alıntıladığımız makale Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi 2018-2 Haziran Sayı 6 HASAN EL-BENNA VE SEYYİD KUTUP’TA SİYASİ İSLAM DÜŞÜNCESİ yayınlanan Zehra B. Güney’in bir akademik çalışmasıdır. Tashih Yayınları olarak benzer çabaları desteklemek ve akademik olmayan ortamlara da katkısını sağlamak amacıyla bu makaleyi Hüseyin Alan Bey’in kritiğiyle istifade ve değerlendirmelerinize sunmaktadır.“ 1. Kısım”
Makaledeki kırmızı alanlar değerlendirme olan bölümlerdir.
ÖZET
İslam düşüncesinde yeni yorum ve kavramların ortaya çıkmasında öncü olan Hasan el-Benna ve Seyyid Kutup’un siyasi düşüncelerinin mukayesesi ülkemizde henüz ele alınmamış bir husustur. Her ikisinin siyasal İslam yorumu bir diğerine taban tabana zıt olmasına rağmen ölümlerinin ardından her ikisini aynı çizgide gösterme çabasına gidilerek İslam âlemini son yıllarda etkisi altına alan büyük ayrışma ve doktriner krizler de görmezden gelinmektedir. Bu çalışmamız Benna ve Kutup’un siyasi İslam yorumlarının birbirinden ayrıştırılmasında ve günümüzdeki tekfirci gurupların ortaya çıkmasına neden olan saikleri anlamak açısından yardımcı olacağı gibi, siyasi İslam’ın ılımlı İslam ile farklılığının da ortaya koyulmasında yol gösterici olmasını umut ediyoruz.
Anahtar Kelimeler: Müslüman Kardeşler, Hasan el-Benna, Seyyid Kutup, Ilımlı İslam, Siyasi İslam, Doktriner Kriz, Tekfircilik
GİRİŞ
Müslüman Kardeşler Cemaati’nin kurucusu olan Hasan el-Benna ve cihatçı gurupların fikir babası olan Seyyid Kutup’un siyasi düşüncelerininmukayesesi Türkiye’de henüz ele alınmayan hususlardan biridir. Her ikisi de Ekim 1906 doğumlu olan[1] ve eğitimci olarak yaşayıp ölmelerine rağmen, birbirlerinden keskin çizgilerle ayrışmışlardır. Bu ayrışma Benna’nın cemaatinin içinde başlayan ihtilaflar zinciridir. Cemaatin içinde vuku bulan bu ihtilaflar fıkhi ihtilaflar olup Seyyid Kutup’la birlikte modern dönemde ılımlı İslam’ın siyasi İslam’dan fıkhi ve siyasi açıdan ayrışmasını ortaya koymuştur.[2] (Lia, 2012:117-118) Bu ayrışma, günümüzdeki Sünni buhranını da tetikleyen ve tekfirci gurupların da beslendiği doktriner krizlerin çıkış noktasını teşkil etmektedir.
Bu hususlardaki ayrışmalara geçmeden önce şunu belirtmek gerekir ki, Benna’nın Müslüman Kardeşleri kurduğu 1928 yılından 1948 yılında ölümüne kadar olan süreçte Seyyid Kutup’un cemaatle irtibat kurmaması ya da Benna ile görüşmemesi dikkat çekicidir. Her ne kadar Kutup 1933-1940 yılları arasında sadece edebiyatla uğraşıp bütün enerjisini bu yöne sevketse de, Benna’nın cemaati bu dönemlerde Mısır’daki en önemli ve ileri gelen İslami cemaatlerdendir. Özel dini eğitim verdiği ve sokaklarda yürüyüşler yaptırdığı İzci Gurupları o dönemde Mısır’da en çok dikkat çeken İslami hareketlerdir ki, Kutup’un bununla ilgilenmemiş olması ve Benna ile tanışmamış olması dikkat çekicidir.
Diğer yandan, Kutup’un önce akademisyenlik daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’nda müfettiş olarak çalıştığı 1940-1948 yılları Benna’nın siyasete girmek istediği ve radikal üyeleri tarafından hükümet ve İngilizler tarafından dikkatlerin kendisine tamamıyla çevrildiği bir başka önemli yıllardır. Kutup’un da bu yılları hükümete şiddetli eleştiriler yönelttiği yıllardır ki, uzun süre edebiyatla uğraştıktan sonra siyasi fikirlerinin olgunluk kazandığı döneme doğru tırmanışa geçtiği süreçtir.
O dönemde Mısır, Benna’nın siyasete girmesini konuşurken ve hükümet İngilizlerin baskısıyla buna şiddetle karşı çıkarken Kutup’un Benna’yı takip etmemesi ya da siyasete girmek için uğraşlarını görmemesi mümkün değildir. Özellikle 1946 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın cemaatin okullarına kitap ve okul malzemeleri sağlamasının yanı sıra ciddi maddi destekte bulunmasına rağmen (Rıfat Saʻîd, 1977:111-112; Güney, 2017:88). Kutup’un aynı bakanlıkta müfettiş olarak çalışmasına rağmen bu okulların sahibi ve kurucusu ile tanışmamış olması dikkat çeken bir husustur.
Her ikisinin de Mısır çapında İslami kimlikleriyle tanınan simalar olmalarına rağmen, bu yıllarda da yollarının kesişmemesi, ya da ikisinden birisinin bir diğeriyle tanışmak gibi bir eğiliminin olmaması da oldukça tuhaftır. Bu durum, her ikisinin kendi fikri yapılarına bir diğerini paralellik arzeden bir yapı da görmediğine işaret etmesinin yanı sıra, aralarındaki ciddi ideolojik ve fikri ayrışmanın olduğunu göstermekten başka yorumlanamamaktadır. Kutup’un Benna hayattayken değil de onun ölümünden sonra cemaate girmesi hatta cemaatin İrşad ofisinin başkanı olması (Salâh, 2016:173) aynı ideolojik yapıya sahip olmaktan ziyade, Benna’nın cemaatinin Mısır’da en popüler ve güçlü bir cemaat olmasını Kutup’un kendi düşüncelerini yaymak için bir araç olarak kullanmak istemesinden kaynaklandığı düşüncesindeyiz. Bu makale, Hasan el-Benna’nın ve Kutup’un dini nazariyesi ve siyasi manevraları üzerinde durarak, her ikisinin siyasi İslam’a olan mesafesini ve birbirlerinden ayrıştıkları noktaları ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu ayrıştırma aynı zamanda günümüzde de doktriner krizlerin de ortaya çıkmasına neden olan yöneticinin (Ulu’l-emr) özellikleri, demokrasi ve İslam hukuk sistemi (el-Hukmu Lillah) arasında nasıl bir denge sağlanacağı ve cihad hususudur.
YÖNETİCİNİN ÖZELLİKLERİ
Yöneticinin özellikleri ve hangi kriterlere göre seçileceği hususu üzerindeki ihtilaf Peygamberin vefatından hemen sonra ortaya çıkan bir husus olup İslam dünyasını o tarihten itibaren ikiye bölmüş bir meseledir. Her gurup kendi belirlediği şekillere ve niteliklere göre liderlik kavramını geliştirmiştir (Dökmeciyan, 2003:66; Hathût, s. 5).
Kimi âlimlerin görüşüne göre Peygamber kendisinden sonra kimin bu makama geçmesi gerektiğini belirlemesine rağmen (Ahmet bin Hanbel, 1995:442-443, 460; İbnu’l-esîr, 1987:586) kimi âlimlere göre Peygamber bunu belirlememiş ve insanların seçimine bırakmıştır. Dolayısıyla, kendisinden sonra ne ilk halifenin seçimi ikinci, üçüncü ve dördüncü halifenin seçimine benzemiş ne de kimin hangi özelliklere göre halife ya da yönetici olacağı hususu hakkında Müslümanlar arasında tam bir ittifak sağlanabilmiştir (el-Mevdûdî, 1990:292,295,297; Han, 1990:353). Dolayısıyla yöneticinin özellikleri hususu İslam dünyasında sürekli tartışma konusu olmuştur.
Hasan el-Benna’nın bu husustaki siyasi duruşu incelendiğinde ise kendisinin ve cemaatinin Mısır krallarına biat ettikleri ortaya çıkmaktadır (Beyyûmî, 1979:209). Benna bu hususu kendi hatıratında da defalarca ele almış, kralın İslam’ın koruyucusu olduğunu dile getirmiştir (Bennâ, 2001:79,137; Seyyid Yusuf, c.II, 1994:35). Ona göre kralı işgalci güçlere karşı desteklemek şart olduğu gibi, Benna kralı yüceltmekten gurur duyduğunu hatıratında ve cemaatin gazetesindeki makalelerinde defalarca zikretmiştir (el-Bennâ,b2001:79, 137; Muhsin, 1987:35). Elbetteki ara ara söylemleriyle kralın gayri İslami hayatını eleştirse de (Beyyûmî, 2012:210), bu husus onun ve cemaatinin krala biatlı olmasını engelleyecek bir husus olmamıştır.
Diğer yandan, Mısır krallarının Allah’ın yeryüzündeki gölgesi oldukları cemaatin resmi kitaplarında, cemaatin gazete arşivlerinde ve resmi internet sitesinde de dile getirilmiş bir husustur. Bu yazılarda, kral Fuad ve onun ardından gelen kral Faruk İslamiyet’in yücelmesi için çaba gösteren, Kuran’ın koruyucusu ve ona biat edilmesi gereken hükümdar olarak adlandırılmıştır (Cumʽa, 2005:256; Muhsin, 1987:20).
Seyyid Kutup ise Amerika dönüşü krala yandaşlık yapan bütün gazete ve dergileri sert bir dilde eleştirmiş, Mısır basınının düzenin kuklası olduğunu vurgulamıştır. Ona göre basın başa geçen her hükümete yaranmaya çalışarak sadece gününü kurtarıp cebine doldurmaya çalışmaktadır (Salâh, 2016:293).
İşgalci İngilizlerin döneme dair hatıratlarında bir kukla ve hizmetli olarak addedilen Mısır kralına (Lampson, c.II, 1995:53) Benna ve cemaat içindeki taraftarları tarafından verilen bu destek, cemaatin ilk resmi tarihçisi Mahmud Abdulhalim ve cemaat hakkında Batı’da ilk akademik çalışma ortaya koyan Richard Michell ve Brynjar Lia’ya göre Benna cemaatini korumak için kralı bir kalkan olarak kullanmasından ötürü takiyye ve siyasi manevra yapmıştır. Kral da bunu karşılıksız bırakmamış ve cemaati destekleyerek dindar halkın gözünde meşruiyetini sağlamlaştırmaya çalışmıştır (Lia, 2012:97).
Ancak Mısır’ın siyasi tarihi incelendiğinde Vefd partisinin krala olan açık ve net düşmanlığına rağmen hiçbir zaman kapatılmamasının ve halkın indinde de siyasi partilerin içinde en popüler ve ileri gelen bir parti olmasının Mısır’da bir parti ya da cemaatin bekası için takiyyenin hayati bir husus olmadığını ortaya koymaktadır. Diğer yandan takiyye hususu Peygamber döneminde hiçbir zaman düşmanı tazim etmekle tevil edilmemiş, mustazaf olan Müslüman sahabeler bazen İslamiyetlerini gizleseler de en vahşice işkencelere rağmen hiçbir surette o dönemin siyasi hükümranlarını tazime gitmemişlerdir. Bu direniş geleneği Ahmed bin Hanbel ve Ebu Hanife gibi mezhep liderleri tarafından da tatbik edilmiş, Emevi ve Abbasi halifelerine karşı takiyye yapmadıkları için bunun bedelini hayatlarıyla ödemişlerdir (Ahmet bin Hanbel, c. I, 1995:110; Kandemir, 1989:76; Uzunpostalcı, 2009:132-134).
Kutup’un Benna’nın cemaatinin en büyük düşmanlarından olan Vefd partisine üye olması o yıllarda iki kez siyasete girmek için çaba gösteren Benna’nın cemaatinin onun görüş ve beklentilerini karşılamadığını ortaya koymaktadır. Ancak onun milliyetçi ve muhafazakâr bir siyasetçi olan Mustafa Kamil’e “Neredesin Mustafa Kamil? Mısır’ın sana ihtiyacı var!” sözleri Kutup’un neden bu tarihten sonra hiçbir parti ya da cemaate yaklaşmadığını da bize açıklamaktadır. İşgale ve onun kukla hükümetine karşı sabit ve sert duruş Kutup’un olmazsa olmazıdır. Mustafa Kamil hiçbir zaman bağımsızlığı Osmanlı hilafetinin dışında kalarak hayal etmemiştir.
İngilizlere karşı ciddi propaganda yaparak II. Abdulhamit’in yanında İslam Birliği’nin şiddetli savunucusu olan ve Mısır’da bu düşüncenin yayılması için ciddi uğraşlar veren Mustafa Kamil, Abdulhamit tarafından defalarca İslam Birliği’ne yaptığı katkıları ve çabası yüzünden övülmüştür (Güney, 2017:69). Benna ise Mustafa Kamil gibi diğer devrimci ruha sahip kişilerin çok aceleci davranarak yanlış yaptıklarını savunmuş, kendi cemaatinin bu yanlışa asla düşmeyeceğini daha temkinli ve dikkatli adımlarla ilerleyeceğini ifade etmiştir (Bennâ,2001:124).
Bütün cemaatlere ve partilere karşı 1945 yılından itibaren hayal kırıklığ yaşayan Kutup, bu tarihten itibaren hükümete ve saraya karşı daha da sertleşmiş hükümet tarafından durulması için gönderildiği Amerika’dan kendisini idama götürecek olan tavizsiz bir Kutup’a dönüşmüştür. Bu tarihten sonra artık Kutup, sisteme dahil olan bütün partileri ve siyasileri reddeden direniş hareketini başlatmıştır. Hükümetlere ve saraya boyun eğenleri ve onlara adeta itaatkâr bir kul olanları yerden yere vuran makaleleri adeta Benna’nın izlemiş olduğu metodun tam tersine işaret etmektedir.
“Onlar sultana ya da gücü olan hâkime boyun eğdiklerinde saygınlık kazandıklarını sanırlar, hâlbuki bu onların zillete düşmelerinin peşinen ödenmiş vergisidir. Karşılığında daha daha ucuz bir hayat ve basit bir son onları beklemektedir. O ayaklarına kapandığı zalim sultan bile onun bu durumuna acıyarak ve tiksinerek bakmıştır. Hâlbuki özgürlüğe ödeyeceği bedel basit bir hayat bedelidir ki ona öteki dünyada bu fazlasıyla geri verilecektir”(Kutup, 2006:123-125).
Cemaatin bir diğer resmi tarih kitabında ise Benna’nın kralı şu hususlarından ötürü bilinçli bir şekilde ve isteyerek desteklediği izah edilmiştir: Camide namaz kılması, din dersleri alması, fakirlere sadakalar vermesi, Kuran’ı cebinde taşıması (Cumʽa, 2003:48-50). Doğrusu Benna’yı bu tutumundan ötürü suçlamak bize göre klasik fıkhı da suçlamak olacaktır. Zira bu fıkhın savunucularına göre yöneticinin (ulu’l-emr) özellikleri ne olursa olsun, zalim ya da günahkâr bile olsa ona itaat farzdır ve yöneticinin kutsal ve dini bir yeri vardır. Gazali’ye, Hasan Basri’ye, İbni Teymiyye’ye ve Bedreddin ibnCemʽa’ya göre bir hükümdarın nasıl seçildiği ve kim olduğu mantıksal olarakikinci dereceden önemlidir ve zorla ve kuvvet yoluyla hükümranlığını kabulettirirse insanlar ona itaat etmekle mükelleftir. Zira zalim bir hükümdarhiçbir yöneticinin olmamasından daha iyidir (Ali Abdurrâzık, 1998:113-136;Hourani, 2000:22, 29, 30, 34; İbni Teymiyye, 1321:17-21; Câmiî, 2012:21, 164-166, 169). Dolayısıyla Benna’da yöneticinin özellikleri hususundasahabeler dâhil, tabiin ve tebatabiin tarafından yapılan şahsa münhasıriçtihatların benzerini savunan ve ulu’l-emr kaosunu yaşayan kişilerin neilkidir ne de sonuncusu olacaktır.
Cemaatin daha muhafazakar olan tabakası Benna’nın bu duruşuna karşı çıkarak, içki ve kadın düşkünü olarak bilinen krala (Aşmâvî, 2006:78;Ahmed ʻÂdil, 1989:152-161,309-310; Mahmûd ʻAbdulhalîm, c.I, 1985:279)cemaatin biat etmesini protesto etmiş ve 1938 yılından itibaren Benna’nın öldürülmesine kadar olan süreçte cemaatin ileri gelenlerinden büyük ve sancılı kopuşlar olmuş, cemaat içi derin doktriner krizler ve karşılıklı atışmalar ve cemaatten ihraçlar yaşanmıştır (Bennâ, 2001:126; Lia,2012:29). Bütün bu kopuşların ortak noktası Benna’nın laik düzenin temsilcisi olmasına rağmen kralı takva ehli ve dindar olarak görerek ona biat etmesi olmuştur. Brynjar Lia’ya ve Enver Abdulhadi’ye göre 1938yılında ilk defa cemaat içi yaşanan fıkhi ayrılıklar ılımlı ve uzlaşmacı İslamcılarla siyasi İslamcılar arasındaki ayrılmanın da tarihi öncülü olmuştur(Seyyid Yusuf, 1994:162).
Benna’nın kralın rejimini desteklemesi kimilerine göre kerhen kimilerinegöre ise gönüllü olarak tevil edilse de Benna bu tutumuyla sistemin içinedâhil olarak onun bir aktörü ve yaşayan bir hücresi haline dönüşmüştür(Hişâm, 1995:86). Şüphesiz bu cümleleri Seyyid Kutup direk Benna içinsöylediğini açıkça ifade etmese de, onun siyasi düşüncesi incelendiğinde vecemaatin dönem lideri Hudeybi’nin onun bu görüşüne reddiye yazmasındanda anlaşıldığı üzere Kutup Benna’nın aksine sistemi külliyen reddetmiştir(Kepel, 1991: 75-83; Raslân, s. 10-11).
Kutup, her ne kadar kralla ilgili direk söylemlerde bulunmamasına ve kralınşahsına yönelik yazılar yazmamasına rağmen, sisteme ve hükümete olaneleştirisini öğretmenken ve bakanlıkta çalışırken her fırsatta dile getirmiştir.Bu yüzden de defalarca uyarı almış, soruşturma açılmıştır. Hükümetinbakanlıkları hakkında bir makalesinde “Şüphesiz ki işgal bütün bakanlıklarasirayet ederek bu yerleri etkisi altına almıştır. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı işgalin mikroplarını barındırmaktadır” sözleri büyük tepki almış ve hakkında soruşturma başlatılmıştır (Salâh, 2016:143).
Benna’nın Emiru’l-Muminin olarak gördüğü liderleri, ilk defa “açık şekilde” reddeden Seyyid Kutup İslam dünyasında farklı tarihlerde karşılaşılan bu problemlerin kökünde hep aynı sorunun yattığını düşünmektedir. Ona göre, Kuran ayetlerini tefsir etmede ve anlamını vermede çok büyük yanlışlıklar yapılmış bu da ihtilafların günümüze kadar sirayet etmesine neden olmuştur. Bu yüzden tarihi hadiselerin neden olduğu ihtilaflardan uzak kalarak Kuran’ın temel mefhumları ve İslam düşüncesi yeniden incelenmelidir. Tarihte vuku bulan ihtilaflar ve sebepleri açıklanarak meydana gelen sapıklıklar ortaya çıkarılıp İslam düşüncesinden bunlar ayıklanmalıdır (Kutup, 1979:53).
Devam edecek…
DİPNOTLAR
[1] Kutup 04 Ekim, Benna 14 Ekim doğumludur.
[2] Ali Aşmavi, Seyyid Kutup’un Yoldaki İşaretler adlı kitabının ortaya çıkmasıyla birlikte Müslüman Kardeşler Cemaati dahil bütün İslami cemaatlerin ilk defa Müslüman olarak bilinen bir toplumun ve sistemin kafir olma gerçeğiyle yüzleştiğini ve bu düşüncenin İslami cemaatlerde şok etkisi yarattığını ifade etmiştir. Ona göre ilk defa siyasi İslam ve ılımlıİslam bu kitapla birlikte keskin çizgilerle ayrışmıştır. Bu kitapla birlikte İslami cemaatler ilk defa hükümeti ve sistemi “Allah’ın hükmüyle hükmetmediği” için topyekun reddetme eğilimine gitmiştir. Seyyid Kutupla birlikte Batı’nın İslam ülkelerindeki yerli müttefikleri iç düşmanlar olarak görülerek ilk defa bu düşmanlar dış düşmanlardan daha tehlikeli görülmüştür. Çünkü bu iç düşmanlar dış düşmanları İslam topraklarında ayakta tutan canlı hücre görevini üstlenmişlerdir. Detaylı bilgi için lütfen bkz. Zehra Betül Güney, Hasan el-Benna’yı Yeniden Okumak, Açılım Kitap, İstanbul 2017, s. 45-47. 2018-2
Bir cevap yazın