Hasan El-Benna Ve Seyyid Kutub’ta Siyasi İslam Düşüncesi – 3. Bölüm

Yazıyı Paylaş

 

“Alıntıladığımız makale Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi 2018-2 Haziran Sayı 6 HASAN EL-BENNA VE SEYYİD KUTUP’TA SİYASİ İSLAM DÜŞÜNCESİ yayınlanan Zehra B. Güney’in bir akademik çalışmasıdır. Tashih Yayınları, benzer çabaları desteklemek ve akademik olmayan ortamlara da katkısını sağlamak amacıyla bu makaleyi değerlendirmelerinize sunmaktadır.”

(Hüseyin Alan ve Yakup Döğer’e değerlendirmede katkılarından dolayı teşekkür ederiz.)

Yazının birinci bölümünü okumak için tıklayın.
Yazının ikinci bölümünü okumak için tıklayın.

3. KISIM

CİHAD

Benna’nın cihad risaleleri incelendiğinde kendisinin cihadın anlamını, ne zaman ve neye göre farz olduğunu cemaatine başarıyla ilettiği ve buna bedensel ve zihinsel hazırlık için izci kamplarında genç nesile eğitim vererek cihadın pratiğe dökülmesi için temel alt yapıyı hazırladığı reddedilemez bir başarı olarak kendisini kabul ettirmiştir. (Bennâ, Resâil, s. 312; Bennâ, 2012:301). Ancak, hayatı boyunca işgalin kukla hükümetlerine ve saraya karşı ılımlı bir tutum ve eylem içinde olmasını takiyye olarak okumak mümkün olacağı gibi, Benna’nın dönemindeki yöneticileri zalim görmemesini, ya da onları emiru’l-muminin olarak görerek onlara itaat etmesini ulu’l-emre itaati farz kılan klasik fıkhı icra etmesi olarak da okumak mümkündür.  (Güney, 2017:254-265).

Benna’nın işgale karşı ya da işgalin kukla hükümetlerine karşı bu ılımlı tutumunu sorgulamak, bu fıkhın dayandığı hadisleri de sorgulamak olacaktır. Zira, Ehli Sünnet’in birinci kaynakları dâhil İbn Teymiyye ve Gazali gibi bir çok alim zalim bile olsa hükümdara karşı sabrı, suskunluğu ve itaati farz kılarken, bazı kaynakları da başkaldırmayı farz görmüştür[1].

Bahsedilen sorgulama, başka bir tartışmanın konusudur. Adı zikredilen âlimleri bahsedilen dönemlerdeki zaman mekan ve yaşanılan siyasi askeri, sosyal gerçeklikleri göz önüne almadan bu meseleyi araya sıkıştırarak yargılamaya çalışmak etik değildir. Hiçbir alim-fakih, kendi görüşlerinin bütün zamanlar için olduğu iddiasında bulunmamıştır. Gazali ile Teymiyye arasında 250 yıllık bir zaman farkı vardır ve ikisinin de yaşadığı dönem olağanüstü hadiselerin yaşandığı zamanlardır.

Fıkhi bir dilemma olan bu husus Benna’nın da hayatında bir kaotik yapı olarak ortaya çıkmıştır. Bize göre, âlimlerin birbirine taban tabana zıt olan fetvaları fıkhi sorundan başka bir şey değildir.

Bu sorun fıkhın ya da fakihin sorunu değildir. Bu sorun modern zihinle insanlığın bütün zamanlarını kendi çağına getirip, oturduğu yerden taraflı olarak yargılayan modern aydın tipinin sorunudur.

 İslam’ın temel hususlarda koyduğu tanımların, özellikle de yöneticinin özellikleri ve cihad hususunun netleşmemesi bütün dönemlerde Müslümanların yaşadığı kaoslara damgasını vuran en büyük sorun olarak kendini zinde tutacak ve koruyacaktır.

Konuyu bir hukuk sisteminin sorunu olmakla tanımlamaktan ziyade farklı tarihselliklerin sonucu hukuki yapının kıvraklığıyla alakalandırmak veya şahısların tercihlerinin farklılığıyla ilişkilendirmek daha dengeli bir değerlendirme olurdu. Bu durumu Benna’nın hayatında bir kaos olarak anlamak ise daha başka bir ilişkilendirme sıkıntısı olarak değerlendirilebilir. Pratik bir yaşantının hukuki ilkelerle ne derece bağlantılı ilerleyebileceği konusunda abartılı bir tahminde bulunmak Benna’nın bu yanını doğru anlayamamaktan kaynaklanamaz mı?

Diğer yandan, “gece zikir ehlidirler gündüz süvari” dediği ve özel olarak yetiştirdiği özel timdeki gençlerin ülke çapında hükümete karşı ayaklanmalarını ve İngilizlere karşı bombalı saldırı yapmalarını tekfir eden Benna’nın bildirisi [2] oldukça ironik olmasının yanı sıra, bu bildirinin yol açtığı kaos tarihten günümüze kadar devam eden fıkhi ve kelami kaosun ta kendisidir. Benna, söylemlerinde her ne kadar ölüm, şehadet ve kandan; cihat, hilafet ve İslam Devleti’nden sıklıkla bahsetse de bunu pratiğe nasıl geçireceğini netleştirmemiş, herhangi bir yol haritası belirlememiştir. Benna, işgal altında direniş gösteren kendi öğrencilerini tekfir ederken, İslam’da büyük günahlar olarak bilinen içki içmek ve evli kadınlarla gayri meşru ilişkiler yaşamak olan günahları halka açık bir şekilde yaşayan ve halk açlık sınırında yaşarken saraylarda lüks partiler ve balolar veren işgalin kuklası olmuş kralı emiru’l-müminin olarak görmüştür (Güney,2017:237,259,305).

Kutup ise hükümet aleyhine yazdığı makalelerinde aristokratlara ve saraya yakın olanlara ciddi eleştiriler getirmiş ve halkı hükümet aleyhine devrime çağıran ve bilinçlenmelerine yol açan makaleler yazmıştır. Bu makaleleri kral tarafından şiddetli tepkiler almasına yol açarken birkaç kez yakalanması için emir çıkartılmıştır. Kralın onu öldürmek için gizli emir verdiği bilgisi kaynaklarda ele alınmıştır. Ancak onunla baş edemeyeceğini anlayan saray ona bakanlık görevi vererek Amerika’ya eğitim amaçlı göndermiştir (Salâh, 2016:173).

Benna ise kişisel olarak hiçbir zaman sarayın hedefi olmadığı gibi 1945 yılına kadar sarayın en güçlü müttefiklerinden olmuştur. 1945 yılından sonra cemaatin içindeki radikal unsurlar yüzünden İngilizlerin hışmına uğramış, gözaltına alınmış, sürgüne gönderilmiş, ancak o her seferinde bu radikal unsurların sebebiyet verdiği huzursuzluk yüzünden hükümetten özür dilemiş, öldürülmeden önce de bu gurupları tekfir eden bildirisini yayınlamıştır. Belki Benna da Seyyid Kutup gibi korkusuzca direnişi devam ettirerek kitleleri harekete geçirseydi, İngiliz arşivlerinde de belirtildiği üzere Mısır’da İslami bir halk devrimi olabilirdi. Zira 1948 yılında sadece Mısır’da cemaatin 1 milyon üyesi ve sempatizanı vardı (Zollner, 2009:66). Ancak Benna’nın bu ılımlı tutumu ve uzlaşmacı manevraları hiçbir zaman bir halk devrimine sebep olmadığı gibi onun ironik bir şekilde öldürülmesine neden olmuştur. Kutup’un devrimci düşüncesi ise Hür Subaylar Devrimi’ni hareketlendirmiş (Salâh, 2016:173), halkın bu devrime giden yolda bilinçli olmasına neden olmuştur[3]

Kutup devrim olmadan önce dergi ve makalelerde bu devrime halkı hazırlamaya çalışmış, özellikle Müslüman Kardeşler cemaatine girdiği 1950 yılından itibaren cemaat üyelerini bu devrimin bir parçası olmaları için önerilerde bulunmuştur. Ülkenin dört bir yanında halkı bilinçlendirmek için çaba sarf etmeleri gerektiğini, adeta ayaklı ve canlı gazete gibi halkın arasına karışarak tebliğde bulunmalarını, kendisinin yazılarını her bir İhvanın halktan en az 10 kişiye okumasını talep etmiştir. İşgalin artık yakın zamanda ortadan kaldırılacağı müjdesini veren Kutup, yazdığı bu makalelerde bu direniş hareketini diğer İslam ülkelerine yaptığı gezilerle de başlattığını ifade etmiş ve bütün Mısır halkına korkusuzca ve tereddüt etmeden direniş için çağrıda bulunmuştur. Bu inancında da başarılı olmuş, 1952 Hür Subaylar Devrimi’nde bu devrimin fikir babası olarak devrimdeki halkın gücünü yönetmiş ve Mısır’ın işgalden kurtulmasında en büyük rolü oynamıştır (Habbâs, 1982:249-250).

Türkiye’de tek partinin geriye ittirilip çok partili rejime geçişin, Irakta kral Abdul Kerim’in ihtilalle devrilişinin Mısır’daki uzantısı dolayısıyla Amerika’nın İngiliz nüfuz alanlarını ele geçirişi olarak anlaşılamaz mı? Halk katında ve kurmayları hariç subaylar katında ayaklanmanın ne sonuç üreteceğinden habersizlikleri doğal sayılmalı.. Nitekim Türkiye’de 9 Mart 1971 sol ayaklanmasına öncülük eden askerlerin 3 gün sonra 12 Martta karşı hareketle tasfiye dilmesini ve solcu sürek avını da benzer senaryoya dâhil etmek mümkünattandır. 1952 Mısırdaki hür subaylar ihtilali sonrası onlara destek ve yardımcı olan ihvan üyeleri, ondan sonra sürek avına muhatap olacaklardır!

Seyyid Kutup ekolündekilerin devrimci ruhunu tetikleyen en önemli unsur, mevcut ortamın çelişkilerini iyi kavramak olmuştur. Hasan el-Benna bulunduğu dönemin pratiğiyle uzlaşmayı ve ona entegre olarak yaşamayı seçerken, Kutub’un yolunda gidenler bulundukları dönemi cahiliye dönemi olarak görmüş, bu farkındalıkları onların direniş algısını geliştirmiştir.

Yaşadıkları dönemin İslam kültürünü cahiliye döneminin özellikleri olarak gören bu şahsiyetler cahil toplumun pratiğiyle uzlaşmayı reddederek bu pratiği kökünden değiştirmeyi savunmuştur. İki arada kalmış bir İslam’ı reddeden bu guruplar, otoriteyi gasp edenlerin elinden almanın sadece vaaz ve tebliğ ile gerçekleşmeyeceğini savunarak bu işi peygamberlerin direniş metoduyla gerçekleştirdiklerini ifade etmişlerdir. Gerçek ile yüzleşmenin de bu ilkeden geçtiğini savunarak, Benna’nın aşamalardan oluşan tebliğ metodunu eleştirmiş ve Benna’nın takip ettiği uzlaşmacı ve statükocu geleneğini şiddetle reddetmiştir (Kutup, 1992:60-105; Câmiî, 2012:142; Ferîd, 1987:118-128).

Bizce sol bakış açısını çağrıştıran “çelişki” çözümlemesi yerine cahiliye toplumu tahlilini iyi yaptıkları olarak söylemek daha gerçekçi olurdu. yazar devrimci ruh diye vasıflandırdığı özellik Kutub’ta herhangi bir ideolojik okumadan ziyade hak batıl mücadelesinin karakteristiği olarak takdim edilir. “Devrimden önce İngilizler varken devrimden sonra Amerikalıların olduğunu”” erken fark eden biri olarak süreci hem kontrol edemediğini hem de ikazlarının pek kale alınmadığını gösterir. Nasır, başlarda ihvanla birlikte hareket edip halk desteği almakla ikili oynamayı başarmış, cemaat siyasi basiret ve kabiliyeti anlamında sürece vaziyet edememiştir.

Seyyid Kutup sadece sözle cihad ettiğini sananların boş hayale kapıldıklarını ifade ederken adeta Benna’yı anlatmaktadır. Ona göre, Allah’ın kullarını kendi kulları durumuna getiren ve Allah’ın hâkimiyetini gasp eden zorba Tağutların[4]  öğüt ve nasihatle yola getirileceğini düşünmenin beyhude bir uğraş ve aldatmaca olduğunu dile getirerek şu cümlesiyle Benna’nın cihad metodunu çürütmüştür:

“Zorba Tağutlar sizin öğüt ve konuşmalarınızla yola gelip gasp ettikleri iktidardan usulca el çekmezler. İş bu kadar basit olsaydı peygamberlerin görevi o kadar zor olmazdı heralde!” (Kutup,        1977:32,173)

Hasan el-Benna döneminde ılımlı duruştan sıkılarak ülke çapında radikal eylemlerde bulunarak kendi adaletlerini sağlamak için silahlı çözüme rücu eden İhvan’ın radikal tabanı, Nasır döneminde Seyyid Kutup’la birlikte hapse girmişlerdir. Kutup, 1965 yılında hapiste kaleme aldığı Yoldaki İşaretler kitabında her ne kadar açık bir şekilde Benna’nın adını dile getirmese de onun gibi ılımlı Müslüman yöneticileri riyakâr bularak İslam’ı uzlaşmacı tutumlarıyla baltaladıklarını savunmuştur. Cemaatin Benna’dan sonraki ikinci mürşidi Hasan el-Hudeybi Benna’nın ılımlı çizgisini idame ettirmeye çalışsa da ve cemaatin bu tekfirci radikal İhvan’dan beri olduğunu onları cemaatten ihraç ederek ispatlamaya çalışsa da yine de Nasır’ın hışmından kurtulamamış ve radikal İhvan ile birlikte hapse atılmıştır.

Hudeybi Kutup’un hapiste yazdığı kitabındaki kinayenin kendilerine gittiğini anlamış olmalıdır ki onun bu kitabına reddiye olarak o da hapiste “Tebliğciyiz Yargıcı Değil” adlı kitabını yazmıştır. Hapis günlerinin en ironik yanı da şüphesiz hep birlikte insanlık dışı işkenceye tabi tutulurken birbirlerini tekfir etmeleri olmuştur. Hudeybi’nin kaleme aldığı iddia edilen bu kitapla ilgili en çarpıcı detay ise, 1960’lı yıllarda İhvan hareketini bastırmakla görevli olan ve İhvan’ın tutuklanmasından sorumlu birinci adam olan Mısır Emniyet Teşkilatı’nın başkanı General Fuad Allam ile 2003 yılında yapılan röportajda bu kitabı Hudeybi’ye kendilerinin yazdırdığını ifade ederek bununla tekfirci gurupların radikalliklerini törpülemeyi hedeflediklerini itiraf etmesidir. Kanaatimizce, Hudeybi’yi ve cemaatin ılımlı tabanını Nasır’ın hışmından kısa sürede kurtaran en önemli bedel bu olsa gerekir[5].

Hudeybi’nin kitabıyla ya da Kutup’un idamıyla dahi önü alınamayan bu radikal İslam, son çare olarak Kutup’un ölümünden sonra elbette ki yine İhvan aracılığıyla Kutup hareketi ılımlı gösterilmeye çalışılarak siyasi İslam törpülenmeye çalışılmıştır. Hatta Seyyid Kutup hareketinin gölgesinde kalan Benna’nın ılımlı imajı Kutup hareketine ithal edilmeye çalışılarak cemaat içi kan kaybı engellenmek istenmiştir[6]. Bu uğraşlar da zamanla iflas edince bu sefer de orta yol bulunmaya çalışılarak Seyyid Kutup okuyup Benna çizgisinde kalınması telkin edilmiştir. Yani söylemde Seyyid Kutup gibi radikal, eylemde Benna gibi liberal ve barışçıl İhvan modeli (Enver, c.II, 2000:28)15. İhvan’ın genel sekreterliğini yapmış olan Mahmud İzzet’in de dediği gibi “Hudeybi, İhvan’dan Seyyid Kutup’u okumasını ancak kendisi gibi ılımlı yolu izlemesini istemiştir” (Zollner, 2009:9) diyerek son tahlildeki İhvan görüşünün sentezlediği “modern selefilik” olan Neo-selefilik yolunda kalmasının istendiğine ışık tutmuştur.  

Doğrusu tam olarak Hasan el-Benna’nın da istediği de budur aslında: “Kuran’daki siyasi İslam’ı söylemlerde zinde tutmak, ancak ılımlı yolu izlemek”[7]. Ancak, ne Benna’nın ne de Hudeybi’nin bu sentez çabası sistemin aktörlerini memnun etmediği gibi, siyasi İslam’ı da törpülemeyi başaramamıştır. Aksine bu ılımlı tutumdan tatmin olmayan muhafazakâr taban kendi tekfirci hanedanlıklarını kurmuş, bu da zamanla daha da radikalleşerek ve çoğalarak günümüzde birbirlerini boğazlayan Müslümanlar haline dönüşmelerine neden olmuştur.

Oryantalizmin Kutub düşmanlığı kervanına katılarak Benna Hudeybi çizgisinin tasarlanan fonksiyonu icra edemediği ve tekfirci kanadın etkisini arttırdığı değerlendirmesi varılan sonucu tanımlamamaktadır.

Cemal el-Benna’nın’da ifade ettiği gibi, abisi Hasan el-Benna hayatının yarısını ibadet ve fıkhi meselelerle, diğer yarısını da sistemle barışçıl ve ılımlı bir yol izleyerek geçirmiştir (Cemâl, 1994:135-141). Belki Benna da Kutup gibi korkusuzca direnişi devam ettirerek kitleleri harekete geçirseydi, kanımızca Mısır’da İslami bir halk devrimi olma ihtimali çok yüksekti[8]. Zira 1948 yılında sadece Mısır’da cemaatin 1 milyon üyesi ve sempatizanı vardı (Zollner, 2009:66) ve İslami devrim için Hasan el-Benna’nın istediği 12.000 sayısından oldukça fazlaca bir sayıydı (Michell, Dijital kitap, Bölüm II). Ancak buna rağmen sözel olarak desteklemesine rağmen, pratikte hiçbir halk ayaklanmasını desteklemeyen Benna’nın (Ahmet Adil, 1989:192,223; Muhsin, 1987:18,107) sistemin içinde kalarak uzlaşmacı tutumu Kutup’un ifadesiyle zamanla sistemin yaşayan bir hücresi haline dönüşmesine neden olmuştur.

Benna cemaati kapanıp İhvan’ın çoğu hapse atılınca başbakan Nukraşi Paşa’ya defalarca giderek cemaati adına özür dilemiş ve kendisine fırsat verildiği takdirde adamlarını hükümetin hizmetine seferber edeceğini belirterek cemaatinin barışçıl bir tutum sergileyeceğine dair güvenceler verdiğini belirtmiştir (Güney, 2017:229; ‘Abdurrahîm ‘Alî, 2011: 37,200; Muhammed Şevkî, 1980:32).

Kutup ise hapiste geçirdiği 15 yıl içinde geçirdiği ağır işkenceler yüzünden defalarca iç kanama geçirmiş ancak yine de hükümetten aman dilememiştir. İdam kararı çıktığında ise kendisine öldürülmemesi için takiye yapması istendiğinde takiyenin İslam’da olduğunu ancak bu ruhsatın liderler ve belirli kitlelerin önderleri için geçerli olmadığını savunmuştur. Affedilmesi için hükümetten talepte bulunmasını kendisine söyleyenlere ise, “Eğer hak ettiğim için hapsolduysam ben hakka rıza göstermeliyim ve eğer haksız yere hapsolduysam haksızlığa yalvaracak kadar küçülmedim!” demiştir (Sarmış, c.I, 1992:52).

Kutup, hükümeti[9] Tağut olarak görmüş “Allah’ın birliğini namazda işaret eden işaret parmağım bir Tağut’un yazdığı bir harfi teyit etmeyeceği gibi reddecektir” diyerek sistemi külliyen idamı pahasına reddetmiştir. İdam edileceği günün gecesi dahi Nasır hükümeti kendisine son bir defa haber göndererek, başını çektiği bu davanın İhvan’ın emriyle ve sorumluluğu altında yapıldığını ifade ederse sağlık sorunları bahane edilerek serbest bırakılacağı haberini iletmiş ve kendisinden taviz vermesini talep etmiştir (Sarmış, c.I, 1992:52). Ancak Kutup bu davayı kimsenin etkisinde kalmadan güttüğünü ve tek başına güttüğünü belirterek idama koşar adımlarla gitmiştir (Salâh, 2016:220)[10]

Her ne kadar Kutub’un düşünceleri sistemin bekası için büyük tehlike arz ettiğinden ötürü ölmesi zaruri olsa dahi, onun ölmesi demek ondan bir aziz yaratılması demekti. Hem onu susturmak için hükümet bu teklife mecbur kalmış, hem de onu öldürmenin onun davasını ölümsüzleştirerek radikalleri daha da radikal yapacağını bildiği için böyle bir teklif yapmıştı.

Kutup’tan salıverilmesi karşılığında taviz vermesini istemek, onun korktuğunu insanlara ispatlamanın yanı sıra bu davada o kadar samimi olmadığını kendisini takip eden kitleye duyurarak ona ılımlı bir Müslüman imajı vermek için olmalıydı. Bununla radikal guruplar üstündeki gücünü ve sarsılmaz etkisini kırmak ve davasını başsız bırakmak istemişlerdir.

Bu imajı ondan aldıktan sonra belki onu da Benna gibi öldüreceklerdi. Ancak Kutup Benna gibi onlara bu isteklerini vermek yerine şehit olmayı tercih etmiştir. Çünkü o da biliyordu ki davasının ölümsüz olması için artık kanının akması gerekmekteydi. Elbette Benna da şehit edilmiştir. Ancak Benna bu şehadeti istememiştir. Zira cemaat mensuplarına göre Benna cemaatinin radikallerini tekfir eden bildirisini ölümden kurtulmak için takiyye olarak yazmıştır. Ancak takiyye için ya da inandığı için bu tekfir bildirisini yazması yine de onun ölümü istemediği gerçeğini değiştirmeyecektir. Zira bu bildiriyi yazan kişi zaten İslami hedeflerine sistemle çatışarak ve ölerek değil, demokratik haklarını kullanarak ve modern metotlarla ulaşmak isteyen birisidir. Ancak ironik olan da şudur ki bu takiyye ya da bilinçli olarak Kutupçu zihniyete olan karşıtlığı onu yine de istemediği ölümden kurtaramamıştır. O ölüme isteksiz giderken, Kutup ölüme koşa koşa gitmiştir. Kendisine hayatta kalmasının Müminler için daha faydalı olması için gerekli olabileceği teklifini yapanlara, “Şehadetim hayatta kalmamdan daha faydalı olacaktır” demiştir (Salâh, 1994:418). Kutup Tevbe Suresi 111. ayette belirtildiği gibi Rabb’inden şehadeti kanı karşılığında satın alarak O’nunla kazançlı bir alış veriş yapmıştır. Benna istemeyerek ve ılımlı bir aziz imajıyla ölüme giderken, Kutup ölümden korkmayan, Tağut’a boyun eğmeyen peygamber ve velilerin dik duruşuyla taviz vermeden kendi seçimiyle ölüme gitmiştir.

 

SONUÇ

Ilımlı ve modern kimliği ile Benna başta sadece bir tebliğci olmayı istemiş daha sonra ise siyaset adamı olarak sistemin içine girmek istemiş, böylelikle sistemi iyileştireceğini düşünmüştür. Kutup ise, bu statükocu geleneği şiddetle reddetmiş ve sistemi külliyen reddederek ona karşı cephe almıştır. Benna cihad kavramını, İslami talim ve terbiye hususunu söylemlerinde oldukça açık bir şekilde ortaya koyarken, sistemin sorunlarını ve İslam âleminin girdabını anlayamamıştır. Kutup ise İslam dünyasının sorunlarını (Cahili Toplum sorunu) teşhis etmiş ve bunun tedavisi için ciddi reçeteler sunmanın yanı sıra, direnişini korkusuzca sürdürerek ardında ciddi bir miras bırakmıştır.

Benna İslami devrimin ahlak ile olacağına inanıp Dini Demokrasi mefhumunu savunurken Kutup İslam’ı siyasetten ayırmadığı gibi Batı’nın istediği şekilde davranmaz ve İslam hukukunu insan beğenisine sunmak için el-Hükmü Lillah (Kanun yapıcı olan sadece Allah’tır) mefhumunu yontarak onu demokrasiye entegre etmeye çalışmaz. Kutup, beşeri hâkimiyet olan demokrasinin aksine İlah’ın hâkimiyetini kayıtsız şartsız hayatın her alanında uygulanması için ve toplumun bütün alanlarında İslami devrimin olması için çağrıda bulunur.

Benna verilen bazı tavizleri, takiyeyi ya da hükümetlerden eman dilemeyi zaman kazanmak için hayati görürken Kutup tavizsiz bir İslam peşindedir. Zira Peygamber taviz vermemiş takiyye yapmamış, kimseden eman dilememiştir.

Benna İslam düşüncesini ahlaki teamül kurallarından öteye götürmeye istekli olmamış, hükümetlere sadece nasihat metoduyla ıslah edileceğine inanmıştır. İhvan’ı tam bir süvari gibi yetiştirmiş ancak cihad kavramını pratiğe dökmekte isteksiz ve kararsız davranmıştır. Adeta söylemde radikal ancak eylemde liberal olan Benna’nın aksine Kutup söyleminde de eyleminde de istikrarını korumuş ve düşüncesini pratiğe dökmek için cesur adımlar atmıştır. Kral dâhil bütün hükümetleri Tâğut olarak nitelemiş ve İslami devrim olması için hayatını ortaya koymuştur.

Benna hükümetlerle barışçıl bir politika izleyerek kralı ulu’l-emr ve Emiru’l- Müminin olarak görmüş, Kutup ise hükümetleri cüceler olarak niteleyerek krala ve saraya karşı çetin bir savaş vermiştir. Benna’nın bu tutumu cemaat içi parçalanmalara ve kan kaybına neden olurken, Kutub’un kralı Tâğut olarak görmesi ve bu uğurdaki çabaları devrimin olmasına neden olurken Kutup birlikte devrim yaptıkları Hür Subaylar hükümetine de İslami olmadıkları için karşı koymuş bundan ötürü idam edilmiştir.

Laik sistemi İslam hukukunun inşası için araç olarak kullanmaya çalışan Benna bu uğurda sisteme dâhil olarak seçimlere girmiş, ancak bu tutumu ne sistemin başındakileri ne de İhvanın bazı kesimini memnun edebilmiştir. Onun Dini Demokrasi sentezi İslam devletinin gerekliliklerini inşa etmeye yeterli olmadığı gibi, hoşnutsuz İhvanın kendi içinde paralel bir yapı oluşturmasına neden olarak radikal İslam’ın da temelini atmasına neden olmuştur.

Daha çok iman devrimine inanan Benna bu hususta statükocu bir çizgide kalmaya özen göstermiştir. Onun bu orta yolcu ılımlı tutumu İhvanın muhafazakâr kesimini tatmin etmemiş, bu gurup ülke çapında işgal aleyhine seri cinayetler işleyerek terörist faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu tutumları cemaatin kapanmasına neden olduğu için Benna fundamentalist tutumlar içinde olan bu İhvanı tekfir eden bildirisini yayınlamıştır. İlk defa Modern İslam ve Siyasi İslam kavramının oluşmasına neden olan bu bildirinin Modern cenahı Benna ve onun ılımlı uzlaşmacı taraftarları olurken, siyasi cenahı ilerde Kutub’un direniş cephesine geçecek olan cenah olmuş, Benna ve Kutup çizgisi bir daha hiçbir zaman birleşmemek üzere ayrılmıştır. Zira Benna’nın uğruna İhvanı tekfir ettiği hükümeti Kutup ilerleyen yıllarda tekfir etmiş ve sistemini de Tâğut sistemi olarak görmüştür.

Her ikisinin ardından imaj yenileme operasyonları yapılmış, Benna ile Kutup çizgisi tek bir çizgide buluşturulmaya çalışılmış ve bu uğurda ciddi neşriyat yayınlanarak çaba sarf edilmiştir. Bu uğraş semeresini vermiş ve günümü kadar Benna ve Kutup aynı çizgide seyreden ve aynı gaye için şehadete nail olan kişiler olarak tarihe geçmiştir. Ancak, Benna döneminin hoşnutsuz ve tatminsiz gurupları Kutub’un Cahili Toplum doktrinini vahşi tekfirciliğe evirerek günümüzde milyonlarca Müslümanın kanının akıtılmasına neden olmuşlardır.

İhvan, Benna ve Kutub üzerine yapılmış çalışmalar, son dönemde olan biten olumsuzluklarla onları ilişkilendirme yanılgısına pek kolay düşmektedirler. Makaledeki temel eksen sorunlarından biri de burada görüldüğü gibi modern bir akıl yapısıyla oluşan terör ve tekfirci tanımlamasıyla bu isimleri ilişkilendirmektir.

KAYNAKÇA

Abdulfettâh El-Halidî, Emrîka Mine’d-Dâhil Bi Minzâri Seyyid Kutub, Dâr El-

Menâr, S. 4, 53, Dijital Kitap, İndirildiği Web Sitesi: http://downloadpdf-

ebooks.online/files/download-pdf-ebooks.org-kupd-4979.pdf,

Erişim Tarihi: 01.02.2017;

Abdullah El-Habbâs, (2016), Eş-Şehîdu’l-Hayy, Ed-Dâru’ş-Şâmiyye, Kahire.

Abdullah El-Habbâs, (1982), Seyyid Kutub El-Edîbu’n-Nâkıd, Mektebetu’l-

Menâr, Ürdün.

Ahmed ʻÂdil Kemâl, (1989), En-Nugâtu ʻalâ’l-Hurûf, Ez-Zehrâ Li’l-İʻlâm,

Kahire.

Ahmet Bin Hanbel, (1995), El-Musned, Şerehahû Muhammed Şâkir, C. I,

Dâru’l-Hadîs, Kahire İndirildiği Web Sitesi:

https://archive.org/stream/waqmusnda/musnda01#page/n441/mod

e/2up, Erişim Tarihi: 05.07.2015.

Akgün, Birol, (2013), “Arap Dünyasında Siyasi Selefizm Ve Mısır Örneği”,

Akademik Ortadoğu, Sayı: 14, Yıl 7, (2013-2), Ss: 1-38.

Alâeddîn El-Hindî, (1985), Kenzu’l-ʻummâli Fî Suneni’l-Egvâli Ve’l-Efʻâli,

Dabatahû Şeyh Bikrî Hayyânî, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut, C. VI,

Kitâbu’l-İmârati Ve’l-Gadâ’, Hadis No: 14580, 14585, 14826-14836,

14842-14846, file:///c:/users/pc/desktop/kaom06.pdf, erişim tarihi:

08.07.2015.

Ali Es-Seyyid El-Vasîfî, (2010), El-İhvânu’l-Muslimûne Beyne’l-İbtidâʻi’d-

Dînî Ve’l-İflâsi’s-Siyâsî, Dâru’l-Meşrigi’l-İslâmiyye, Kahire.

Arı, Tayyar, (2007), Geçmişten Günümüze Ortadoğu, Alfa Yayınları,

İstanbul.

ʻAshmâvî, ʻAli, (2006), Et-Târîhu’s-Sirrî Li Cemaʻati’l-İhvâni’l-Muslimîn,

Merkez-U İbn-İ Haldûn Li’d-Dirâsât, Kahire.

Ashraf Nabih El-Sharif, (2011), Democratization Of Islamist Movements In

Egypt And Morocco, Basılmamış Doktora Tezi, Boston University

Graduate School Of Arts And Sciences, Boston.

Beyyûmî, Zekeriyyâ Suleymân, (1979), El-İhvânu’l-Muslimûne Ve’l-

Cemâʻâtu’l-İslâmiyye 1928-1948, Basılmış Doktora Tezi, Mektebet-U

Vehbe, Kahire.

Binbâz, ʻAbdulazîz, Tefsîru’l-Kurân, http://www.binbaz.org.sa/node/9086,

Erişim Tarihi: 20.02.2015.

Binder, Leonard, (1990) “Gazâlî”, İslam Düşüncesi Tarihi, Edt. M. M. Şerif,

Çevr. Yusuf Ziya Cömert, İnsan Yayınları, İstanbul, C.II, Ss: 403-414.

Büyükkara, Mehmet Ali, (2015) Çağdaş İslami Akımlar, Klasik Yayınevi,

İstanbul.

Câmiî, Muhammed Mescid-İ, (2012), Ehli Sünnet Ve Şia’da Siyasi

Düşüncenin Temelleri, Çevr. Ejder Okumuş, İnsan Yayınları, İstanbul.

Cemâl, El-Bennâ, (1994), Mes’ûliyyetu Feşeli’d-Dîni’l-İslâmî Fî’l-ʻasri’l-Hadîs

Ve Buhûsun Uhrâ, Dâru’l-Fikri’l-İslâmî, Kahire.

Cumʻa Emîn Abdulazîz, (2006), Devru’l-İhvân Fî’l-Muctemaʻi’l-Mısrî 1938-

1945, Dâru’t-Tevzî-İʻ Ve’n-Neşri’l-İslâmiyyi, Kahire.

Cumʻa Emîn Abdulazîz, (2003), El-İhvânu Ve’l-Muctemaʻu’l-Mısrî Ve’d-

Duvelî 1928-1938, Dâru’t-Tevzî-İʻ Ve’n-Neşri’l-İslâmiyyi Kahire.

Cumʻa Emîn Abdulazîz, (2005), Merhaletu’t-Tekvîn 1938-1943, Dâru’t-

Tevzî-İʻ Ve’n-Neşri’l-İslâmiyyi, Kahire.

Dhar, Soumia, (2011), Understanding The Confluence Of Online Islamism

And Counterpublicity, Basılmamış Doktora Tezi, The University Of

New Mexico, New Mexico.

Ebû İsâ Muhammed Et-Tirmîzî, (2013), El-Câmiʽu’s-Sahîh Sunenu’t-Tirmîzî,

C.4, Peygamber Dönemi Fitneleri Kitabı, Hilafet Babı, Hadis No: 2226,

  1. 436, Dâru’l-Kutubi’l-ʽilmiyye, Beyrut, Kitabın İndirildiği

http://library.islamweb.net/newlibrary/display_book.php?idfrom=1&

idto=3977&lang=&bk_no=2&ID=1

El-Benna, Hasan, Er-Resâil, PDF, http://www.2shared.com/document

/ygtaab6v/___.html, Erişim Tarihi: 04.09.2012.

El-Benna, Hasan, (2012), “Hasan El-Benna’nın Cihad Risalesi”, İslam’da

Cihad Seyyid Kutup/Hasan El-Benna/Mevdudi, Çevr. Hüseyin

Yılmaz, Özgül Yayınevi, İstanbul, S: 291-332.

El-Benna, Hasan, (2001), Muzekkirâtu’d-Daʿve Ve’d-Dâʿiye, Dâru’t-Tevzîʿi

Ve’n-Neşri’l-İslâmiyye, Kahire.

El-Benna, Hasan, (2013), Risaleler, Çeviri Mehmet Akbaş, Nida Yayınları,

İstanbul.

El-Beyyumi Ganim, İbrahim, (2012), Hasan El-Benna’nın Siyasi Düşüncesi,

Ekin Yayınları, İstanbul.

El-Beyyumi Ganim, İbrahim, (2000), “İhvân-U Müslimîn”, DİA, C. 21, S.

581.

El-Bişrî, Târık, (2002), El-Haraketu’s-Siyâsiyyetu Fî Mısra 1945-1953,

Dâru’ş-Şurûk, Kahire.

El-Hirbâvî, Servet, (2010), Kalbu’l-İhvân, Dâru’nahda, Kahire.

En-Nedevî, Ebû’l-Hasan, (1980), Et-Tefsîru’s-Siyâsî Li’l-İslâm, Dâru Âfâgu’lĞad,

Kahire.

Enver ʻAbdulhadi, (2000), El-Ahzâbu Ve’l-Harakâtu Ve’l-Cemâʻâtu’lİslâmiyye,

  1. I, II, The Arab Center For Strategic Studies, Şam.

Eymen El-Zavâhirî, El-Hasâdu’l-Murri El-İhvânu’l-Muslimûne Fî Sittîne

ʻâmen, http://www.tawhed.ws/r1?i=6164&x=-2gxseb4t Erişim

Tarihi: 10.02.2013.

Ferîd ʻAbdulhâlik, (1987), El-İhvânu’l-Muslimûne Fî Mîzâni’l-Hakk, Dâru’s-

Sahve, Kahire.

Hamdân Ramadân Muhammed, El-Fikru’l-İctimâʻî Ve’s-Siyâsî Li’l-İmâmi’şŞehîd

Hasane’l-Bennâ, http://www.iasj.net/iasj?func=fulltext&aıd=

61866, Erişim Tarihi: 05.07.2015.

Han, Muhammed Kameruddin, (1990), “Maverdî”, İslam Düşüncesi Tarihi,

Edt. M. M. Şerif, Çevr. Yusuf Ziya Cömert, İnsan Yayınları, İstanbul,

C.II, Ss: 347-361.

Havva, Saʻîd, (1984), El-Medhal-U İlâ Daʻveti’l-İhvâni’l-Muslimîn, Dâru’l-

Erkam, Amman.

Hişâm Mubârek, (1995), İrhâbiyyûn Kâdîmûn 1928-1994, Merkezu’l-

Mahrûse Li’l-Buhûs, Kahire.

Hourani, Albert, (2000), Çağdaş Arap Düşüncesi, Çevr. Latif Boyacı, İnsan

Yayınları, İstanbul.

http://216.245.208.90/index.php?title= صفحات_من_التاريخ_الإخوان_المسلمون_وسنوات_الح

صاد        , erişim tarihi: 12/01/2015;

Husâm Temâm, (2012),ʻAbdu’l-Munim Ebu’l-Futûh, Dâru’ş-Şurûk, Kahire.

Husâm Temâm, (2013), El-İhvânu’l-Muslimûne, Dâru’ş-Şurûk, Kahire.

Husâm Temâm, (2006), Tahavvulâtu’l-İhvâne’l-Muslimîn, El-Medbûlî,

Kahire.

İbni Teymiyye, Minhâcu’s-Siyâseti’n-Nebeviyye Fî Nakdi Kelâmi’ş-Şîʻa Ve’l-

Kaderiyye, Matbaatu’l-Kubrâ, Kahire 1321.

Kandemir, M. Yaşar, (1989), “Ahmed B. Hanbel”, DİA, C. II, s. 76-80.

Kepel, Gilles, (1991), Peygamber Ve Firavun, Çevr. İsmail Bendiderya,

Özgün Yayıncılık, İstanbul.

Kutub, Seyyid, (2008), Hel Nahnu Muslimûne, Dâru’ş-Şurûg, Kahire.

Kutub, Seyyid, (1977), İslam Davasının Stratejisi, Çevr. Akif Nuri, Çığır

Yayınları, İstanbul.

Kutub, Seyyid, (1979), İslam Düşüncesi, Çevr. Akif Nuri, Çağrı Yayınları,

İstanbul.

Kutub, Seyyid, (1992), Meʻâlimun Fi’t-Târîg, Dâru’ş-Şurûk, Kahire.

Kutub, Seyyid, (2012), “Şehid’in Cihadı”, İslam’da Cihad Seyyid

Kutup/Hasan El-Benna/Mevdudi, Çevr. Hüseyin Yılmaz, Özgül

Yayınevi, İstanbul, S:7-235.

Kutub, Seyyid, (1977), Yoldaki İşaretler, Çevr. Salih Uçan, Hicret Yayınları,

İstanbul.

Killearn Miles Lampson, (1995), Muzekkirât Lord Killearn 1934-1946, C. III,

Edit. Trefor E. Evans, Tercemehû Abdurrauf Ahmed ʻAmr, El-

Hey’etu’l-Mısriyye, Kahire.

Lia, Brynjar, (2012), Müslüman Kardeşlerin Doğuşu 1928-1942, Çevr. İhsan

Toker, Ekin Yayınları, İstanbul.

Mahmûd ʽAbdulhalîm, (1985), Ahdâsun Sanaʻati’t-Târîh, C. I, II, III, Dâru’d-

Daʻve, İskenderiyye.

Mahmûd ʻAssâf, (1993), Meʻa’l-İmâmi’ş-Şehîd-İ Hasane’l-Bennâ, Mektebet-

U ʻayni’ş-Şems, Kahire.

Mahmûd Sabbâg, Hagîgatu’t-Tanzîmi’l-Hâs, Dâru’l-İʻtisâm, Mısır 1407.

Mevdûdî, Ebû’l-ʻaʻlâ, (1990), “İslam’ın İlk Döneminde Siyasi Düşünce”,

Çevr. Aydın Ünlü, İslam Düşüncesi Tarihi, C. II, Edt, M. M. Şerif, İnsan

Yayınları, İstanbul, Ss: 283-301.

Mevdûdî, Ebû’l-ʻaʻlâ, (1990), “Ebû Hanife Ve Ebû Yusuf”, Çevr. Yusuf Ziya

Cömert, İslam Düşüncesi Tarihi, C. II, Edt, M. M. Şerif, İnsan

Yayınları, İstanbul, Ss: 301-331.

Moro, Muhammed, (1994), El-Haraketu’l-İslâmiyyetu Fî Mısra (1928-

1993), Dâru’l-Mısriyye, Kahire.

Muhammed Bin Abdulvahhâb, ʻAgîdetu’l-Firka’n-Nâciye, Dijital Kitap,

İndirildiği Web Sitesi: www.al-mustafa.com, Erişim Tarihi:

04.02.2015.

Muhammed Şevkî Zekî, (1980), El-İhvânu’l-Muslimûne Ve’l-Muctemaʻu’l-

Mısrî, Dâru’l-Ensâr, Kahire.

Muhsin Muhammed, (1987), Men Gatele Hasane’l-Benna, Dâru’ş-Şurûg,

Kahire.

Mustafa Uzunpostalcı, (2009), “Ebû Hanîfe”, DİA, C.10,Ss:131-138.

Özcan, Azmi,(2001), “İslamcılık”, DİA, C.23 Ss: 62-65.

  1. Hrair Dökmeciyan, (2003), Arap Dünyasında Köktencilik, Çevr.

Muhammet Karalanoğlu, İlke Yayınları, İstanbul.

Rıfat Saʻîd, (1977) Hasanu’l-Bennâ Metâ Keyfe Ve Limâzâ, Mektebet-U

Medbûlî, Kahire.

Richard Michell, The Society Of The Muslim Brothers, Dijital Kitap,

(http://www.ikhwanwiki.com/index.php?title= ارد_م 􀑧􀑧􀑧 لمين…._ريتش 􀑧􀑧􀑧 (الإخوان_المس

يتشل     , Erişim Tarihi: 03.Mart.2014.

Salâh ʽAbdulfettâh El-Hâlidî, (2016) Seyyid Kutub Eş-Şehîdu’l-Hayy, Ed-

Dâru’ş-Şâmiyye, Türkiye.

Salâh ʽAbdulfettâh El-Hâlidî, (1994), Seyyid Kutub Mine’l-Mîlâdi İle’lİstişhâd,

Dâru’l-Kalem, Şam.

Salâh Şâdî, (2015), Safahâtun Mine’t-Târîh,http://216.245.208.90

/index.php?title= اد 􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧 نوات_الحص 􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧 لمون_وس 􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧 فحات_من_التاريخ_الإخوان_المس 􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧􀑧 ص, erişim

tarihi: 12/01/2015.

Sarmış, İbrahim, (1994), Bir Düşünür Olarak Seyyid Kutup, I, Fecr Yayınevi,

İstanbul.

Seyyid Yusuf, (1994), El-İhvânu’l-Muslimûne, C. II, VI, Merkezu’l-Mahrûse,

Kahire.

Sîsî, ʻAbbâs, (1999), Fî Kâfileti’l-İhvâni’l-Muslimîn, C. II, IV, Dâru’l-Kabes,

İskenderiyye .

Metin Yurdagür, (2010), “Tağût”, DİA, C. 39, Ss: 372.

Zehra Betül Güney, (2017), Hasan El-Benna’yı Yeniden Okumak, Açılım

Kitap, İstanbul, S. 164.

Zollner, Barbara, (2009), The Muslim Brotherhood Hasan Al-Hudaybi And

Ideology, Routledge Studies İn Political Islam, London.

[1]   Fıkhi kaynaklar için lütfen bkz. Ebu’l-alâ el-Mevdûdî, “Ebu Hanife ve Ebu Yusuf”, İslam Düşüncesi Tarihi, Edt. M. M. Şerif, c.II, s. 316; Seyyid Kutup, Yoldaki İşaretler, s. 114, 131, 196, 198; Gilles Kepel, Peygamber ve Firavun, s. 43; Albert Hourani, Çağdaş Arap Düşüncesi, s.22; Birol Akgün, “Arap Dünyasında Siyasi Selefizm ve Mısır Örneği”, Akademik Ortadoğu, s. 17; Rıfat Said, Hasanu’l-bennâ metâ keyfe ve limâzâ, s. 122; Eymen ez-Zevâhirî, Mevâgıfu’l-ihvâni maʻa’l-hukûmâti fî mısra hilâle sittîne ʻâmen, Dijital Kitap, http://www.tawhed.ws/r1?i=6169&x=2gxseb4t, erişim tarihi: 20.02.2015; ʻAbdulazîz Binbâz, Tefsîru’l-Kurân, http://www.binbaz.org.sa/node/9086, erişim tarihi: 20.02.2015; Alâeddîn el-Hindî, Kenzu’l-ʻummâli fî suneni’l-egvâli ve’l-efʻâli, Dabatahû Şeyh Bikrî Hayyânî, Muessesetu’r-risâle, Beyrut 1985, c. VI, Kitâbu’l-imârati ve’l-gadâ’, Hadis No: 14580, 14585, 14826-14836, 14842-14846, indirildiği web sitesi: file:///C:/Users/pc/Desktop/kaom06.pdf, erişim tarihi: 08.07.2015, s. 4, 5, 57-61; Muhammed Mescidi Câmiî, Ehli Sünnet ve Şia’da Siyasi Düşüncenin Temelleri, s. 191- 192, 197-198, 208.

[2] Benna bu bildiriyi İngilizlere karşı ayaklanan ve onlarla işbirliği yapan başbakanı öldüren cemaat mensuplarını tekfir etmek için yazmıştır. Kaynaklar için lütfen bkz. Seyyid Yusuf, el-İhvânu’l-muslimûne, c.II, s. 162; Mahmûd ʻAbdulhalîm, Ahdâsun sanaʻati’t-târîh, c.II, s. 58, 75; Eymen el-Zavâhirî, el-Hasâdu’l-murri el-İhvânu’lmuslimûne

fî sittîne ʻâmen,kitabın indirildiği web adresi: http://www.tawhed.ws/r1?i=6164&x=-2gxseb4t erişim tarihi: 10.02.2013, s. 86, 91; http://www.ikhwanwiki.com/index.php?title= المسلمين_الإخوان_جماعة_حل_قرار , erişim tarihi:25.12.2014; Mahmûd Sabbâg, Hagîgatu’t-tanzîmi’l-hâs, s.245

[3] Kutup’un sistemi reddeden ve işgale karşı makale ve yazıları ordunun içindeki bazı subayların dikkatini çekmiş ve onunla irtibata geçerek birlikte Hür Subaylar Darbesi olan ve kral Faruk hükümetini deviren darbeyi gerçekleştirmişlerdir. Ancak darbeden kısa süre sonra kendisiyle yapılan görüşmede devrimin beyhude olduğunu, devrimden önce İngilizler varken devrimden sonra Amerikalıların olduğunu belirterek devrimden ideolojik olarak koptuğunu belirtmiştir. Bu kopuş onun idamına götüren süreci de başlatmıştır. Detaylar için lütfen bkz. Salâh ʽAbdulfettâh el-Hâlidî, Seyyid Kutub mine’l-mîlâdi ile’listişhâd, Dâru’l-kalem, Şam 1994, s. 299.

[4] 12 Sözlükte “azmak, sınırı aşmak ve aşırı derecede azgın ve mütecaviz kişi” anlamına gelen Tağut, hak yoldan saptıran, yaratılmıştık üstü konumunda tutulan varlık anlamında bir Kuranî terimdir. Bkz. Metin Yurdagür, “TAĞÛT”, DİA, c. 39, (2010), s: 372.

[5] 13 Bu röportajın detayı ve bu kitabın hükümet tarafından yazdırıldığına dair kaynaklar için lütfen bkz. http://arb.majalla.com/2012/12/article هل-ألف-المستشار-حسن-الهضيبي-دعاة-لا-/ 55240765

ق erişim tarihi: 20.05.2015; Enver ʻAbdulhadi, el-Ahzâbu ve’l-harakâtu ve’l-cemâʻâtu’lislâmiyye, c. II, s. 121; Brynjar Lia, Müslüman Kardeşlerin Doğuşu 1928-1942, s. 336; Servet el-Hirbâvî, Kalbu’l-ihvân, s. 30; ʻAbbâs Sîsî, Fî kâfileti’l-ihvâne’l-muslimîn, c. IV, s. 205; Ferîd ʻAbdulhâlik, el-İhvânu’l-muslimûne fî mîzâni’l-hakk, s. 115-118; Hişâm Mubârek, İrhâbiyyûn kâdîmûn 1928-1994, s. 17; Mahmûd ʻAssâf, Meʻa’l-imâmi’ş-şehîd-i hasane’l-bennâ, s. 160. Elbette Hudeybi’nin bu kitabı İhvan’ı korumak için takiye olarak yazdığını savunanlar olmuştur. Hişam Mübarek bu bilginin doğru olmadığını, Hudeybi’nin kitabının bütün tehlike unsurları ortadan kalktıktan ve Seyyid Kutup’un idam edildikten ve tutuklananların hüküm giydikten sonra yazıldığını iddia etmiştir. Ayrıca, bu kitap hapiste yazılmış olsa bile madem bu kitap sadece takiye amaçlı yazılmıştır, öyleyse neden cemaat için hiçbir tehlikenin olmadığı yıllarda hatta Nasır öldükten sonra bile kitap yeniden defalarca basılmıştır sorusunu yönelterek bu iddianın asılsız olduğunu savunmuştur. Bkz. Hişâm Mubârek, İrhâbiyyûn kâdîmûn 1928-1994, s. 88.

[6]  Said Havva’nın İhvan olabilmenin şartlarından birisinin Seyyid Kutup’un bu kitabını okumak olduğunu zikretmesi ise Hudeybi’nin tutumuyla çelişen bir durumdur. Hudeybi bu kitaba reddiye yazarken, Said Havva hem cemaate mensup olup hem de bu kitabın okunmasını şart koşmuştur. Bkz. Saʻîd Havva, el-Medhal-u ilâ daʻveti’l-ihvâne’l-muslimîn, s. 115.

[7] 16Kanaatimizce, Kuran’ın siyasi doktrinleri örtbas edilemeyeceği için, barışçıl yolda ilerlemek isteyenler bu söylemleri şiar edinerek ilerlemeyi daha güvenli görmüşlerdir.

[8] Kimi yazarlar bu fırsatları kaçırdığı için cemaati “Fırsat Kaybeden Cemaat” (Cemaatu’lfurasi’d- dâiʻa) lakabıyla anmaktadır. Bkz. Muhammed Moro, el-Haraketu’l-islâmiyyetu fî mısra (1928-1993), s. 127.

16Kanaatimizce, Kuran’ın siyasi doktrinleri örtbas edilemeyeceği için, barışçıl yolda ilerlemek isteyenler bu söylemleri şiar edinerek ilerlemeyi daha güvenli görmüşlerdir.

[9] Bu hükümet elbette Benna’nın yaşadığı dönemdeki hükümet değildir. Kutub’un ruhani liderliğinde Hür Subayların devrimiyle yıkılmıştır. Ancak Hür Subayların hükümetinin de devirdikleri hükümetten farksız olduğunu ve onların da liberal bir hükümet kurarak Amerikalılarla işbirliği yaptıklarını gören Kutup, Hür Subaylar hükümetini de protesto etmiş ve bunu insanların önünde yüzlerine haykırmıştır. Detaylı bilgi için lütfen bkz. Salâh ʽAbdulfettâh el-Hâlidî, Seyyid Kutub mine’l-mîlâdi ile’l-istişhâd, s. 204, 299

[10] Salâh ʽAbdulfettâh el-Hâlidî, Seyyid Kutub eş-şehîdu’l-hayy, s. 220-

Yazıyı Paylaş

mkurtuldu@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir