Öyle yalnızım ki sadece kendime sokulabiliyorum usulca
okyanus ortasındaki adanın yalnızlığı benimkisi
öyle ki
uzun ince yokuşlarımın ardı arkası gelmiyor
çıktıkça uzuyor, yoruldukça dikleşiyor sanki
öyle yalnızım öyle yalnızım ki
nasıl anlatsam kendim bile uzak benden
güç ilişkileri üretenlere tükürmek sanki görev bende
ne sukut edebiliyor ne de konuşabiliyorum
bu gün yapılması gerekenleri ertelemek batıyor işte
nasıl anlatsam yanıldıkça
her şeyi yeniden görüyorum
bazen, düşündükçe ölür insan
tefekkür ettikçe yaşar anladım
nasıl anlatsam işte
önümde duvar oldu gerçekler
aşk şiiri yazmak istemiştim
yine beceremedim
çiçeklerden, kelebeklerden söz edecekken
siyon terörü, bombalar, apcheler,
tanklar ve savunmasız bebekler
mıh gibi çakılıyor aklımın orta yerine…
şakağına dayanmış bir namlu ile ürperen
babanın çaresizliğini bilir misiniz
tank paletlerine yapışmış çocuk cesetlerine bakabilir misiniz?
sorularıma sır sandığını açıp yanıt verecek biri yok mu?
Koşulları yontmak,
kendimi budamaktan daha anlamlı değil mi?
adımın karşısına yakamoz yazsanız ne fark eder
sorularımı duvar gibi çarpmayın suratıma ne olur
acele edin geceyi çekmek için içimden
su alıyor kalbim her an batabilir
kendimin sürgünüyüm, tekin bir yer var mı
kendinin avcısına
dokundukça günahlarıma ellerim yanıyor
yanlışlarından bıkmış bir adamım
yalnızım, asla umarsız umutsuz değilim
bütün bedellere hazır
tüm kavşakları düz geçebilirim
yalnızlığım hiç bu denli yakışmamıştı bana.
Faruk Yeşil
Çamlıca İstanbul
Bir cevap yazın