İslam Devleti’ne Dair

Yazıyı Paylaş

İslam devleti kavramı, 20. yüzyıl öncesinde hiç kullanılmadığını söyleyebiliriz. Kavram olarak kullanılmamış olması “devlet” olgusunun modern öncesi dönemde olgusal olarak biçimi ve algılanış şekliyle alakalıdır. Devlet olgusu modern dönemde geçirdiği değişim ve aldığı biçim dolayısıyla ve Müslümanlığın bu yeni duruma uygun bir siyasi-itikadi duruş üretme zorunluluğu sebebiyle, tanrısal bir mahiyet atfedilen modern devlete karşı “İslam devleti” kavramı işlevsel bir mahiyet kazanmıştır. İslam’ı doğru anlamak bunu fark etmekle doğrudan alakalıdır.

“İslam devleti” kavramsallaştırması Mevdudî’ye atfedilir. 20. yüzyılda İslam devleti ifadesi özel bir anlam kazanarak sömürgeciliğe karşıtlık ve coğrafyalarında var olan devletlere ve yönetim şekillerine bir itiraz anlamında da kullanılmıştır. İslam devleti fikri, Mevdudî, Humeyni, Seyyid Kutub gibi isimler tarafından benimsenip işlenmiştir.

Modern devleti anlamadan, batıda geçirdiği değişim aşamalarını fark etmeden, modern devlete ve onu üreten akıl yapısına – mantaliteye – zihniyete karşıtlığın ifadesi olan “islam devleti” tanımlamasını insanımız kavrayabilmiş görünmemekte maalesef. İslam devleti modern devletin sebep olduğu zaruretin sonucu Medine’de Hz. Peygamberin örneklendirdiği yönetim yapısına atfen günümüzde üretilen isimdir.

Bu kavramsallaştırmayı benimsemeli Seyyid Kutub’un Müslümanlığın temel eksenini çağdaş yönetim itaat ilişkilerine yani modern devlete reddiye üzerinden ikamesindeki önemi doğru ve yeterince anlamak gerekmektedir.  Yoksa fikrimiz, zikrimiz, amelimiz, Müslümanlığımız  (Eşrefpaşa/İzmir tabiriyle) sarhoş gezelemesi gibi gezeler durur.

Yönetim yapısı olarak devlet, geçirdiği değişimlerle geçmişteki özelliklerinden ciddi manada farklılaşmıştır. Bunu Avrupa’daki devleti ifade eden kavramların değişiminde ana hatlarıyla da olsa görmek mümkün.

Fakat Müslümanlık tarafında, kavramın yüzlerce yıldır değişmemesi ve başka sebeplerden bu değişim fark edilememektedir. Dolayısıyla bizde T.C. dahi, Osmanlı (Devleti Aliye) dahi, devlet kavramıyla; Selçuklu da, Medine’de Hz. Peygamberin oluşturduğu da “devlet” kavramıyla ifade edilir. Bunun oluşturduğu anlam kargaşasını fark etmek ve aşmak, konuyu doğru değerlendirmek açısından zorunluluktur.

Augustinus adında bir âdem yaşamış, öldüğü sene MS 430, hem de Cezayir menşeli bu adam toplum ve devlet felsefelerine yön vermiş kitabı var. (bir de döneminde çöken bir Roma imparatorluğu var)  “Tanrının Devleti” (De Civitate Dei). Yani devlet- yönetim ulûhiyet ve rububiyet sahibi Allah’a aittir ve bizi o yönetir demiş. Bu tasavvur süreç içinde sapmış, kokmuş. Tabi arada tanrıyla muhabbeti sağlam!!! aracılar işi yürütürmüş; Ki buna LA demek Müslümanlığın şartıdır. (bak Tevbe suresi 31 vb.) Augustinus’un bu bakış açısı eski tarihte Avrupa’daki yönetim anlayışının başka bir ifade ile “devlet” telakkisinin belirleyici bir nirengi noktasıdır.

“TANRININ DEVLETİ” modern döneme gelindiğinde “TANRI DEVLETE” dönüşmüş. Augustinus denen âdem ile aralarında bin küsur yıl olsa da Thomas Hobbes denen adamı 2. temel nirengi olarak kabul edebiliriz. Ne demiş bu 2. adam: çok kaba özet ile “devletin ulûhiyet ve rububiyet sahibi oluşunu kabullenmek gerekir” demiş.  Çağdaş Batı siyaset felsefesinin kurucusu kabul edilen bu İngiliz özetle “devlet tanrıdır” demiş. Lisan ile ifade edilmeyip pratik olarak icra edilen bu gün budur.

Hali hazırdaki modern yönetim yapıları bu ana eksen etrafında farklı siyasal sistem isimlendirmeleriyle (demokrasi, monarşi, cumhuriyet vs.) “tanrı devlet” tasavvurunun tezahürleri durumundalar. İşte “İslam devleti”, bu gün birisi cari olan bu iki nirengiden kıyas ile NE ALLAHIN DEVLETİ – NE DE TANRI DEVLET ifadesiyle ile ilişkilendirilemez bir yönetim yapısı olarak anlaşılmalıdır.

Yararlanılan kaynaklar
https://islamansiklopedisi.org.tr/devlet
http://www.anayasa.gen.tr/dgt-devletkavrami.pdf

huseyinpehlivan@hotmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir