Siyasal İktidarlar Açısından Yasallık ve Meşruiyet

Yazıyı Paylaş

Halkı Müslüman, yönetimi Laik Seküler olan ülkelerde siyasi iktidarlar tarafından Müslümanların güvenini kazanabilmek için ustaca kullanılan önemli bir kavram vardır. O kavram “Meşruiyettir”. Herhangi bir yaptırımın seküler düşünce temelli yasallık ile dini ve geleneksel mahiyeti içeren meşruiyetin farklı olduğunun bilincinde olan iktidarlar, bu inceliği ustaca kullanırlar. Yasal olmak başka bir şey, Meşruiyet kazanmak başka bir şeydir. Yasal olmak, Meşruiyet kazanmayı da beraberinde getirmez, içerdiği mana itibarıyla da bunu sağlayamaz. Yasal, modern ideolojinin ürettiği bir kavramdır, Meşruiyet ise geleneksel manada bile olsa dinin manalandırdığı mana ile yüklüdür, bundan dolayı geldikleri yer itibarıyla tamamen birbirinden faklı anlamlar içerirler.

Anayasa: “Bir devletin kuruluş ve işleyiş esaslarını, organlarını, bunların görev ve yetkilerini, fertlerin sahip oldukları hak ve hürriyetleri belirleyen ana kanun ve prensipler.”olarak tarif bulur.(D.V.İslam Ans.Anayasa mad.) Anayasaya uygunluk da yasal olarak ifade edilir.

Laik, seküler devletlerde Anayasa hazırlanmasında modern düşünceler ve akıl, seküler anlayış, referans olarak alındığından dolayı, dini ilkelerle herhangi bir bağından, atıfta bulunulmasından söz edilemez. Yani tamamen rasyonalist bir yaklaşımla, hayatın tamamını kuşatma iddiası güder. Meşruiyetini aldığı referans modern devlet anlayışı doğrultusunda insan aklıdır ve hiçbir zaman asli manasına tekabül etmez. İnsan aklının yetebildiğince, hayatı, doğayı, evreni, ilişkileri, tanımlamaları ve manaları kendince anlamlandırır, kendine hasım gördüğü kavramları dönüştürür, içini boşaltır, kendince manalandırır. Dönüştüremediklerini, içini dolduramadıklarını yok sayar.

Yasal çerçeve içerisinde dinin politik hayata müdahalesi yasaklanmıştır. Ezilen, horlanan, katledilen, sömürülen, asgari ücretle yaşama mücadelesi veren yani hayatın pratiğinde var olan bütün aksaklıklar, dinin değil mevcut siyasi oluşumun ilgi alanındadır. Din sadece laik düşüncenin oluşturduğu kurumlar aracılığıyla, devletine, hükümetine, yasalara uygun davranacak ahlaklı birer insan olmak gerektiğini vaaz etmek, insanların manevi ve ruhi olarak rahatlamalarını sağlamak, cenazelerini kaldırmalarında, oluşturdukları din adamları kadrosuyla yardımcı olmak için kullanılır. Modern, seküler, laik batılı toplumlar da, mevcut iktidarlar yasallık dairesinde bütün işlerini rahatça halledebilirler, kendilerini yasal oldukları hususunda savunup, tabilerini ikna ederek egemen oldukları toplumda iktidarlarını sürdürebilirler. Onların meşruiyet gibi bir sorunları yoktur, yani halkı Müslüman olan ülkelerdeki mananın içerdiği karşılıkta yoktur. Onların seküler anayasalarındaki maddelere ve onun ışığındaki yasalara uyumluluk kendi meşruiyetlerinin karşılığıdır.

Haz-hız, üretim-tüketim üzere yaşayan ruhun öldüğü toplumlar da, meşruiyetin kaynağı sosyologlar, psikologlar, rasyonalistler toplum mühendisleridir. Toplum kör, sağır, idraksiz kaldığından dolayı, canları isterse haftada bir kilise de okudukları İncil’le, günahlarından arınmak için gittikleri papazla anlık huzuru yakalamaya çalışırlar. Ardından kaldıkları yerden hayatları devam eder. Batının bizdeki karşılığı olarak ete kemiğe bürünmüş meşruiyet diye bir kavram bilinci yoktur.

Müslüman topluluklarda ise, meşruiyetin kaynağı her zaman geleneksel de olsa dinleri olmuş, bu konuda hassasiyet gösterilmiştir. Bu manada meşruiyetin arandığı toplumlar, halkı Müslüman, devleti-siyasi idaresi laik seküler olan toplumlardır. Dolayısıyla idareye talip olanlar da Müslüman’dır, hem Müslüman, hem de laik olduklarını, demokrat olduklarını söyleyenlerdir. Müslüman bir topluluğu, gavurun diniyle yönetmeye, idare etmeye çalışmak, çabalamak, mücadele etmek için manası kendine münhasır olan“Meşruiyet” onlar için en lazım olan malzemedir. Kalmaları veya gitmeleri, başarıları veya başarısızlıkları, becerileri-beceriksizlikleri, yanlışlarını örtmeleri, bilerek dahi yaptıkları yanlışları, doğru gibi göstermeleri, kendilerine desteği artırmaları, uzun yıllar iktidarda kalmaları, halkın gözünde geleneksel anlayışta da olsa dinin manalandırdığı meşruiyeti en azından ritüel derecesinde sağlamaları gerekir.

Geleneğin hakim olduğu, özellikle Müslüman toplumlarda, meşruiyet ilhamını ve gücünü dinlerine dayanan gelenekten almakta, geleneğin verdiği enerji ile canlı olarak sahada işlev görmektedir. Bu yüzden, Müslüman’ı gavurun diniyle yönetecek olanlar, meşruiyete önem vermiş, sadece meclislerinde çıkardıkları, referanduma sundukları, böylece meşruiyet aradıkları yasaların kendilerine yeterli olmayacağını dikkate alarak, halkın anladığı manada ki meşruiyeti önemsemişlerdir. Gelenekten beslenen, içerisinde dini motiflerin yoğunlukta olduğu meşruiyet kavramını çok iyi değerlendirerek, üzerinde akademik çalışmalara yapıp hassaten durmuşlardır. Bu inceliği dikkate alan-almayan politikacıların iktidar süreleri, geçmiş tarihimizde yaşı altmış olan herkesin malumudur.
Türkiye’de, toplumu sadece seküler anayasa ve yasalarla yönetmeye kalkan siyasi yapıların mezarlığı olduğunu az biraz tarih bilgisi olanlar bilirler. Meşruiyetini, seküler düşüncenin ürettiği anayasalarla ve onun gölgesinde çıkardıkları yasalarla arayan siyasi iktidarların ömrü uzun olmadığı gibi, bir daha iktidar fırsatı da bulunmamışlardır. Bunun en çarpıcı ve ciddi ispatı, CHP zihninin otoriteryen anlayışının iflas etmesi ve bir daha hiçbir dönemde hükümet olamamasıdır. Son dönem kendilerine dönük öz eleştirilerinin temelinde, geçmişte görmezden geldikleri Müslümanların anladığı manadaki meşruiyeti anlamamaları yatmaktadır.

Yukarıda da demiştik, geleneksel toplumlarda, meşruiyet kaynağını her ne kadar içerisine birçok yozlaşma girse de bir ucu inançlarına dayanan kadim geleneğinden almıştır, geleneksel anlayış içerisindeki potada eriyen birçok kavram, asli kimliğini yitirse de, bu değerler kendi künhüne vakıf birer kavram anlamı kazanmıştır. Meşruiyette bunlardan biridir. Kitabi karşılığıyla nizami olarak örtüşmese de, genel olarak kapsadığı manasının içerisinde kitabi değerlerde mevcuttur, kitabi değerlerden de referans almıştır. Geleneksel bile olsa, içerisinde sadece dinden değerler barındırdığı için toplumun değerlerini görmezden gelmek, meşruiyetin sağlanmasını engelleyen bir anlayıştır.

Bu gün Türkiye’de AKP’nin nasıl olup da bu kadar uzun süre iktidarda kaldığının nedenlerini uzunca araştırmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Seküler anlayışın manalandırdığı yasallığı sağlamakla birlikte, Müslüman halkın zihninde şekillenmiş meşruiyeti de sağlamayı başarmıştır. Bu nasıl olmuştur dersek, Müslüman’ım diyen halkın, kitabi bilinçten yoksun olması, geleneklerini din olarak algılaması, adetlerin ibadet, ibadetlerin adet gibi olması, dinin aslına dair bilgilerinin olmaması, seksen yıldır halkın cahilleştirilme politikalarından yararlanmaları, bunun üstüne Müslümanların gün geçtikçe dünyevileşmeleri, siyasi iktidarın kendilerine ekonomik çıkarlar sağlamaları gibi sebepler söyleyebiliriz.

Fiziksel var oluşunu seküler anlayışın tanımladığı yasala değil de, dinin manalandırdığı meşruiyete dayandıranlar, ikna ettikleri toplumda derinlemesine kabul görürler. Hayata müdahaleleri de, fiziksel olarak var olmalarına vesile olan anlayışın tam tersi olarak gerçekleşir. Derinlemesine ilgi gördükleri toplumda, yüzeysel tepki görürler. Diyanetin hazırladığı İslam Ansiklopedisinde bir paragraf bu önemli bir hususu izah eder niteliktedir.

“Kamu vicdanını rahatsız edecek bir karar kanunî de olsa meşrû sayılmaz. Toplumun adalet anlayışının aynası olan mâşerî vicdan bir anlamda meşruiyeti belirleyen en önemli unsurdur. Dolayısıyla bir kanun mâşerî vicdanın sesini temsil ederse meşruiyet temeli kazanır.”(TDVİA cilt: 29; sayfa: 379)

Sanırım birçok kavramımızın asli hüviyetinden sıyrılıp seküler olarak manalandırıldığı bir dönemde yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi zaruret arz eden önemli kavramlarımızdan biri de meşruiyettir. Seküler anlayışla manalandırılmasına karşılık, ilkesel olarak tekrar tanımlanması gerekmektedir.

Yazıyı Paylaş

yakupdoger@tashih.com.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir