Recep Tayyip Bey’in Özel Hayatı

Yazıyı Paylaş

Dün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden aradılar.

“Hakkınızda bir telefon dinlemesi var. İfadenize başvurmak istiyoruz, Emniyet’e gelebilir misiniz?”

Bunu bekliyordum. Dinlemelere takılmamış olsam şaşardım.

Polis memuruna takılıyorum:

“Beni içeri almayacaksanız gelirim!”

“Yok yok almayız” diyor.

“Allah razı olsun!”

Etrafımda çok sayıda “makbul olmayan vatandaş” var, elhamdülillah.

Sürüden ayrılan, itaat değil itiraz eden, farklı düşünen, eleştiri getiren, yeni veya başka bir dünya arayan, insan hakları mücadelesi veren, islami çalışmalar yürüten, vicdani retçi vb.

Herkesin bir anda “terörist” veya “bölücü” ilan edilebileceği bir anormallik ikliminde yaşıyoruz bu ülkede.

Damdan düşer gibi, tak diye “vatan haini” olmak, haşlanmak, taşlanmak, linç edilmek işten bile değil.

Gül gibi insanlardan kolayca “terörist”, “hain”, “bölücü” veya “suçlu” imal eden, içinde bulunduğumuz bu adaletsiz, hukuksuz, zalim sistemi, namı diğer Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyordum.

Harcamaya kalktığı, hayatını kararttığı çok kişi görmüştüm, biliyordum, cezaevlerinde de onlarcasını ziyaret etmiştim. Ne var ki bu defa “Gizli” ibareli bir tutanakta yazılı olan benim adımdı. “Selam” adlı “terör örgütü” üyesi diye arada “kaynatılacaklar” listesindeyim.

Devlet, Selam gibi, Tevhid, Allah gibi Muhammed gibi en sevdiğimiz kelimeleri Müslümanları terörize etmek için kullanmak geleneğini terk etmemişti. Bu cephede de ‘yeni’ bir şey yoktu ne yazık ki.

***

“Selam Terör Örgütü” yaza damgasını vuran bir albüm gibi, yılın en dikkat çekici örgütüydü. İçinde her meslekten binlerce “terörist” barındırıyordu! Örgütün ön libero mevkiinde görev alan özverili “terörist” Ahmet Kılıç ile on yılı bulan bir dostluğumuz vardı. “Örgütün lideri” dünyaca ünlü devlet adamı, başbakan ve cumhurbaşkanı ve futbolcu Tayyip Erdoğan’dı kimilerine göre. (Kimin eli kimin cebinde?)

Aynı zamanda meslektaşım olan Ahmet Kılıç ile sıklıkla yaptığımız telefon görüşmelerinin biri, içinde “örgüt liderimizin” adı geçtiği için olsa gerek, soruşturma dosyasına girmiş.

Tek sayfalık iletişim tespit tutanağı için ifade verdim.

Beni hukuksuz olarak dinleyenlerden şikâyetçi oldum.

Sözde (paralel) devleti özde devlete şikâyet ettim!

Derin devleti sığ devlete şikâyet ettim. Bunu telefonlarımın halen hukuksuz olarak dinlendiğinden ciddi ciddi şüphe ederken yaptım. “Derin” devlete de “sığ” devlete de, paraleline ne maraleline de sevgi ve saygı beslemez ve güvenmezken yaptım.

Dosyaya girmiş iletişim tespit tutanağının başında – Gizli, ibaresinin altında – tarih, konuşma saati ve süresi, görüşenlerin numaraları -hukuka uygun olması için kılıf mahiyetinde- mahkeme kararı, tarih ve numarası, hedef telefon kaydı ve adresler, operatör numarası, baz istasyonu ve TIB ID No’dan oluşan teknik bilgiler yer alıyor.

Sonrasında konuşma başlıyor:

– “Alo selamünaleyküm”

– “Aleyküm selam, nerdesin?”

Beni bilenler hızlı konuştuğumu söylerler. Haklılar. Öyledir.

Konuşmamızı dinleyen polisler de aynı fikirdeler!

Okurken bayağı güldüm bu duruma.

Adımın yanına 6 yerde üç nokta konulmuş, parantez açılmış ve içine (anlaşılmıyor) yazılmış!

O kısımları Ahmet’in anladığına eminim.

Beni dinleyen polislere tavsiyem, işin içinden çıkamıyorlarsa hemen öyle (anlamadık) filan deyip pes etmesinler, kayıtları bilirkişiye yahut eşe dosta filan göndersinler.

Ahmet, “ne yapıyorsun” diyor, “duruşmaya gireceğim”, diyorum.

“Dün kitabın birini vermeyi unuttum” diyor, “Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı”.

Merak ettim, polis “Kim lan şu Tahir Sami! Araştırın. Onu da dinleyin.” demiş midir?

“Ulan çakala bak, yutar mıyız lan biz bunları, kitap mitap ayağına basbayağı örgüte yeni birini katmışlar. Nuri, oğlum şunun TC kimlik numarasını bulun, GBT’sine bakın!”

Nasa’da çalıştığını söyleyen bir Türk Amerikalı bilim adamı ile tanışmıştım Atatürk Havaalanında. Ufak bir hukuki yardımda bulunmuştum kendisine. Hindistan’ın, gel bu projeyi bizim ülkemizde uygula dediği bir çalışması için hükümet yetkilileriyle görüşmek istiyor ve beceremiyordu. Ben de Ahmet’e, acaba onu Numan Kurtulmuş ile görüştürebilir miyiz diye soruyorum.

Profesörün “Tayyip Erdoğan siyasetçi, Numan Bey akademisyen, o meseleye daha farklı bakar” dediğini aktarıyorum.

Hayırlı bir ise vesile olur muyuz diye düşünüyorum ama devlet imkânlarını o sıra orada elinde bulunduran birileri çok başka düşünüyor olmalılar:

“Vay vay vay! Uzun adam, ‘reyiz’ burda, yine ne işler çeviriyor!”

Ya da şöyle mi çalışıyor zalimlerin kafası:

“Şu eleman da kim? Hoşumuza gitmiyor. Yazın bir kenara, müsait bir vakitte karalayalım. İçeri atalım. Olmazsa, çamur atalım, izi kalır!”

Hukuksuz olarak telefonları dinlenen binlerce kişi işte bu konuşmayı yapan benim kadar benim gibi terörist, değilse, her an olabilir!

İfademe başvuran Polis memuru:

Soruldu /

“2011/672 sayılı soruşturma kapsamında hedef şahıs Ahmet Kılıç ile 03.07.2013 tarih ve 2188… ID numarası ile görüşmeniz kayıt altına alınmıştır. Kayıt altına alınan görüşmeniz yüzünüze karşı okundu. Bu görüşme kaydı ile ilgili detaylı ifadenizi veriniz.”

Kaderin cilvesi, avukat Ahmet Kılıç nezaretinde alınıyor ifadem.

Cevap /

“Görüşme yaptığım kişi benim uzun süredir tanıdığım meslektaşımdır. Kendisiyle görüşmemizde geçen konular dostluğumuza ve yaptığımız işe ilişkin konuşmalardır. Bu konuşmaların tape haline getirilmesi için nasıl bir kafa yapısına sahip olunması gerekiyor anlamış değilim. Bazı kelimeleri nasıl ve ne şekilde yorumlarsan yorumla bir yerden öteye götüremezsin. Kullandığım dilin de bir haysiyeti, onuru ve şerefi vardır. Kimsenin, ben bu kelimeleri çektim buraya, bu anlama getirdim, demesi ne hakkıdır ne de haddi. Bu, akılla, izanla, mantıkla izah edilebilecek bir şey değildir. Kimsenin bizlerin bu şekilde vaktini harcamaya da hakkı yoktur. Bu görüşmelerden herhangi bir örgüt çıkmaz. Ben bu görüşmeyi dinleyen ve kayıt altına alan şahıs veya şahıslardan davacı ve şikâyetçiyim.”

Yazıyı Paylaş

m.ali.b@hotmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir