Önemli olan büyük fotoğrafı görebilmek arkadaşlar…

Yazıyı Paylaş

Bir amelin salih olup olmadığını ne belirler? Nasıl iyi ve güzel olur insan? Ha bir de yeri gelmişken… Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa… Malum; minezzulumati ilennur! Ne edelim biz şimdi?

***

Bizler kapitalizmin gölgesinin dahi can sıktığı bir dönemin gençleriyiz. Nereye baksak onu görür, ne yöne dönsek onu buluruz. Hayatlarımızı idame ettirmek için bu gölgenin rüzgarına tenezzül etmemeyi hedefleriz lakin yollar kısır, yine de yol arar dururuz. Öyle kaderci muhafazakarlar gibi “imtihan dünyası dedikleri” deyip geçmeyiz. Çileliyiz ve bu yüzden çoğumuz onu alt etmenin, en azından bu civardan yok etmenin peşindeyizdir. Bir yandan yapacağımız işlerin meyvesini gözleriz, öte yandan işçi abiler grevdeyse yanlarında olunmalıdır, olmaya cehd ederiz. Bazen de isteriz ki biz üfledikçe hiç yoktan ufak ufak sönsün bu zulüm ateşi, sönmediğini gördükçe sinirleniriz. Biraz da genciz, ne yapalım. Kafaya takıveriyoruz böyle şeyleri.

Yeni yeni anlıyorum ki galiba çoğumuz da bu yüzden tam kavrayamıyoruz imtihanı. İyi ve güzel insan olmanın dinamik, sürekli ve mütevazi ahvalini kuşanamıyoruz. Karanlıkları aydınlığa çıkarmanın naciz ve farkında neferleri olmak varken, ortadoğu veya asya hakkında en kritik kararları vermekle vazifeli dünya liderleri olduğumuz vehmine kaptırıyoruz yakayı. Kendimize hiziplerden hizip beğenme arzumuz, dünyayı değiştirmeden onu terk etmemeli sayıldığımız zannıyla güç kazanıyor. Büyük bir değişime doğru rasyonel bir kurguyla yola çıkarken, en basit haliyle iyilik yapmanın yahut “iyi birisi” olmaya çalışmanın önemini ıskalamak çokça mümkün. Allah, yeryüzünde tevazu ile yürürler diyor müminler için. Emanete ihanet etmezler. Sözlerine sadıktırlar… Güzel işler yaparlar…

“Bireysel hayatımızda ahlaksızlık yapıp, ideolojik takılarak hülyalara dalıyoruz…” gibi bir sonuç cümlesini eşeliyor değilim. Mücadele, biraradalık, mukavemet, dayanışmak ve paylaşmak bizim gündemlerimiz olmaktan çıkmamalı elbet. Dünyanın hayırlı bir yer olmasını murad ederken giriştiğimiz işin maksadı salihse biiznillah o bir salih ameldir kesemizde. Muvazzafız hatta. İnsanız zira.

Ancak, büyük aktörler gibi düşünmenin küçülttüğü bir insaniyet de var ortada. Dünya içerisindeki küçük hacmimiz, ülke içerisindeki minyon halimiz, bir ucundan öteki ucuna gitmeye bile takatimizin olmadığı şu şehirdeki münbit varlığımız… Bir şeyler hatırlatıyor olmalı.

Bana sorulacak olsa, “dünyaya dair en büyük kriz nedir” diye, bu soruya dünya devi şirketlerin havaya uçurulması zaruretini işaret ederek cevap vermezdim. Şu günlerde sorulsa bu soru, “rızkımı hangi yolla temin edeceğime karar verememenin dayanılmaz ağırlığı” derim, elan öyledir. Geleceğimin belirsizliğinden endişe duyduğum için değil, rızık verici adi patronların şerrinden çekindiğim için böyle derim. Yahut günde 8-10 saatlik çalışma temposu yüzünden, paranın gündelik hayatımın tam da ortasına, böylesi işgalci bir edayla çöreklenmesinden tırstığım, gündüzlerimin neredeyse tamamını para kazanmakla geçirmek istemediğim için… bir türlü yediremediğim için ya da…

***

İyi de şimdi ne demiş oldu bu herif demeyiniz, rica ederim… Biz gençler, gün geçtikçe; rasyonaliteden, mücadele ederken dünyalık bir karşılık beklemekten, etrafımızdaki büyük iddiaların söylemde tam gaz eylemde ise fevkalade statikleştirici yapısından sıkılıyoruz. Hem de çok sıkılıyoruz.

En çok da, çevresindeki zulmu takmayan ifrat kafanın hortlattığı, en basit gündelik pratiklerimize etki etmekten aciz ve fakat son derece iddialı tefrit DİNİnden sıkılıyoruz. Bu sıkılma halinin veya dünyayı değiştiremeyeceğini fark etmenin hemen akabinde, 25 yaş sonrası için kurtarıcı mesih kabilinden apolitizm’in çağrılmasından da sıkılıyoruz. Bir düşünür şöyle demiş; “Apolitik doğulmaz, olunur.” Siyasal olanla itikadi alan arasındaki sıkı bağı görebilmek de güzel bir erdemdir bana sorulacak olsa. İslami mücadele algısının modern ve dolayısıyla dünyaya dönük bir yanılsama olduğunu vehmedenler, evvela “islamcılığın babası” dediklerinin sözlerini, mesajlarını ve hayatlarını bir daha okusunlar. Dönüp dönüp tekrar baksınlar. Karanlıktan aydınlığa doğru gidilen yola kendileri mi su taşıyorlar, yoksa toplumun ve siyasetin ıslahını irade edenler mi? Neyse burası uzun mesele, geçebiliriz.

Bizim için tartışılması gereken esas mesele ise bu sıkılma hali. Karşılaştığımız bu halin hakikate isabet eden yönler taşıdığı aşikar. Ancak bu sıkkınlığın bizleri yavaşlatan, aşk ve şevk kaybı yaşatan, vazgeçiren, dört duvar kulislere yahut salt ilmi sahaya mahkum eden ve bazen cehd etmekten men eden bir boyutunun olması, onun masumiyetine de halel getiriyor. Hedeflerimizi, sorumluluklarımızı hakkıyla ve “sahici” gündemler aracılığıyla tartabilirsek; sanırım görece daha sürekli bir mücadeleye ve mukavemete kapı aralayabileceğiz. Büyük resimlerin küçük aktörleri olmaktansa, omzuna omzumuzu dayadığımız mustazafın acısını paylaşabileceğiz. Siyasetten vazgeçemeceğiz fakat, aktüelden itikad devşirmeye çalışmadan, tarih ötesi bir inancı içselleştirip, zaman ve mekan içerisindeki gerçekçi pozisyonumuzu idrak edebilmeli, ve bu idrak ile “iyiliği” yaygınlaştırıp, “kötülüğü” savmaya bakabilmeliyiz.

Benim nacizane gördüğüm ve hissettiğim budur. Elbette en doğrusunu beni yoktan var eden bilir.

Not: İşte tüm bu sebeplerden ötürü; önemli olan büyük fotoğrafı görebilmek arkadaşlar. O yüzden çok kasmayın, salih amel filan. buyuk-patlama

Yazıyı Paylaş

fuatkina@hotmail.com

1 Yorum

  1. Murat Kurtuldu Reply

    Fuat kardeşim eline, diline sağlık. Gerçektende biz, büyük hayhuyların arasında asıl korumamız gereken mevzilerimizi kaybediyor, sloganlarımız büyüdükçe pratikteki karşılığımızın git gide flulaşmasına izin veriyoruz.

    Yazını bir karamsarlık notu olarak görenler olabilir ancak ben tamda bu tür haykırışlara ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Pekçoğumuzun gözünü bugünün hararetli tartışmalarının ışıltıları almışken, durup yanımızdakini sarsmak ve bu uyku halinden uyandırmak gayesini atlayamaz, erteleyemeyiz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir