Mustafa Sabri Efendi’nin “Şari” ve Teşri” anlayışı

Yazıyı Paylaş

Mustafa Sabri Efendi bilindiği gibi II. Meşrutiyet döneminin etkin isimlerindendir ve temsil gücü yüksek bir şahsiyettir. Lakin ne yazık ki Mustafa Sabri ülkemizde yeterinde tanınmamış, fikirleri düşünceleri irdelenmemiştir.

Mustafa Sabri 1869 Tokat doğumludur ve II. Meşrutiyetin ilanında kırk yaşlarındadır. II. Meşrutiyet döneminde Tokat mebusu olarak Meclis-i Mebusan’da bulunmuştur. Kendisi ilmi ve etkisi bakımından ulema sınıfındandır. İttihat Terakki’nin Abdülhamit’e karşı muhalefetinde çağdaşları olan ulema gibi O da İttihatçıların safında yer almış, meşrutiyetin ilanında önemli rol oynamıştır. Kısa bir süre sonra İttihatçıların uygulamalarından büyük rahatsızlık duyarak bu yapıdan koparak uzaklaşmıştır.

  1. Meşrutiyetle birlikte hızlanan modernleşme hareketleri öncelikle çeşitli alanlarda yasamalar üzerine olmuş, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan bu yasamaları devletin en yüksek merci statüsünde gerçekleştiren kurumlar olarak aktif rol oynamıştır. Mustafa Sabri Efendi, dönemin Müslüman muhalefetinin yayın organlarından biri olan ve ilmiye sınıfının düşüncelerini paylaştığı Beyan’ül Hak’ın 15. sayısında “Edebi Tahrir”(1) adlı bir makale kaleme alır.

Sabri Efendi makalesinde birkaç konuya değinir, bu konuların arasında biri de, meclisin “teşride bulunması” ve gerek ayan gerekse mebusan meclisinin, bazı ilim ehli kişiler tarafından teşride bulunabileceğini söylemelerine dair eleştirileridir. Öyle anlaşılıyor ki, dönemin ilim ehlinden bazıları ayan meclisinin de mebusan meclisinin de teşride-yasamada bulunmasının, dini yönden bir sakıncasının olmadığı yönündeki fikir beyan etmelerinin üzerine, Mustafa Sabri Efendi bu fikirlerin dini açıdan caiz olmadığına dair eleştirilerini gündeme getirir.

Sabri Efendi, ilgili makalesinde yazı yazan bazı kişilerin, dinin ve şeriatın adabını gözetmek hususunda dikkat etmediklerini, düşünüp taşınmadan çalakalem makaleler kaleme aldıklarını ifade etmekte oluşlarını eleştirir. (2)  Öyle ki bu kişiler meclis-i ayandan ve meclisi mebusandan meydana gelen parlamentonun ‘Kuvve-i Teşriye’ olabileceğini ileri sürmelerini bu iyi düşünülmeden ortaya atılan sözlerolarak tanımlar, şiddetle eleştirir.

Sabri Efendi, ayan ve mebusan meclislerinin teşride bulunamayacağını, teşriye’nin şeriat vaaz etmek anlamına geldiğinden, “Şari”nin sadece Allah-u Teâla olduğunu ifade eder.(3) “Kuvve-i Teşriye tabirinin meclis için kullanılmasının dinen mümkün olmadığına bunun sakıncalı olduğuna değinir.  Mustafa Sabri, müstakil olarak “şari” vasfının sadece Allah-u Teala’ya ait olduğunu tekrarlarken, Peygamberimize “şari” denmenin dahi mecazen olduğunu ifade eder.

Parlamento için mutlaka bir tabir kullanılacak ve maksadı ifade etmek gerekecekse, kuvve-i teşriye değil de, kuvve-i kanuniye, kuvve-i tanzimiye denilebileceğini beyan eder.(4) Kuvve-i teşriye tabirinin, ıstılahi karşılığının meclis için kullanılmasını mümkün kılmadığını, bu sebeplerden dolayı bu tabirin kullanılamayacağını yineler.

Mustafa Sabri Efendi Avrupa’da kabul görmüş bir düşüncenin bizde olamayacağını da dile getirerek, böyle tabirlerin Avrupa’dan alınmasının meseleyi meşrulaştırmayacağını da ilave eder. İmam Şafi’nin bir kavlini de zikreden Sabri Efendi, teşri tabirinin bir beşere isnadının çok büyük cüret olduğunu söyler. Bizdeki teşri tabirinin ne anlama geldiğinin Avrupalılar tarafından anlaşılamayacağını da sözlerine ekler.

Mustafa Sabri Efendi’nin bu yaklaşımına, parlamentonun teşri’de bulunamayacağına dair görüşlerine Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912) itiraz eder. İtirazlarını dile getirdiği makalesini Sıratı Müstakimde,  “Kuvve-i Teşrî‘iyye” adıyla yayınlar. Bu makaleye karşılık Mustafa Sabri Efendi cevap vererek, izahlar yapar. Manastırlı İsmail Hakkı’nın Mustafa Sabriye itirazlarını ve Mustafa Sabri Efendi’nin cevaplarını bir dahaki yazıda ele alalım.

Dipnotlar:

Beyan’ül Hak sayı 15 sayfa 326 11 Ocak 1909

Yazıyı Paylaş

yakupdoger@tashih.com.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir