Gomidas Vartabed

Yazıyı Paylaş

Dünya müziklerine öteden beri bir ilgim vardır. Hayatının belli bir dönemine kadar tasavvuf tınıları dışında her müziğe kendini kapatmış birisi için bu hayli önemli bir ilerleme olsa gerek. Ancak farklı müzikler dinledikçe anladım ki her bir beste sadece sanatçısının değil doğduğu kültürün derin izlerini de taşıyor. Aynı notalar, aynı tonlamalar, sesin herkesçe bilinen renkleri sanatsal bir boyut kazandığında birden başka bir şekil alıyor. Doğudan batıya her müziğin yansıttığı bir ruh halini ve bambaşka hatıraları hatırlattığını dinlediğinizde anlıyorsunuz.  Aslında dünya iletişimin marifetiyle küçüldükçe düne kadar hiç duymadıklarımızı artık duyuyor, pek çok şeyden daha kolay haberdar oluyoruz. Her şeyin “kolaylaşması” nasıl bir ucuzluğa neden oluyor ayrı bir tartışma konusu ama bunun bizim için “nimet” olan bir tarafı da var. Çünkü insan, kendi dünyasından olmayanlarla tanıştıkça, onların estetik anlayışlarına tanık oldukça; kendi varlığını evren üzerinde daha iyi konumlandırıyor.

Müzisyen değilim. Seçici olmanın dışında sıradan bir dinleyiciyim aslında. Ancak bir süre önce farkettim ki aslında kelt müziğinden, iran melodilerine kadar her şeyi dinlerken düne kadar kapı komşumuz olmuş toplumların tınılarına dair “repertuarımda” bir şey yok. Evet belki kürt müziğinden dinlediklerim var ama ya ermeni veya rum müziği? Bu kültürlerin müziklerine dair örnekler ararken şans eseri karşıma ilk olarak Diyarbakır kökenli bir Ermeni sanatçı olan Ara Dinkjian çıktı. Dinledikçe bizim kültürümüzün de izlerini hatırladım. Bir ud üstadı olan Ara Dinkjian her melodisinde hepimize ait bir şeyler kodlamış sanki. Eminim bu toprakların havasını solumuş bir kürt, türk, ermeni de aynı hisleri duyumsayacaktır, dinlediğinde.

Ara ile başladığım Ermeni / Rum / Süryani müziği maceramın en ilginç durağı ise Gomidas Vartabed olmuştur. Gomidas kendi bestelerinin yanı sıra binlerce anonim parçayı köy köy gezerek toplamış ve eşişiz bir derleme oluşturmuş. Üstelik bu derlemelerini sadece Ermeni müziğinden değil aynı müzik ailesinden olduğunu düşündüğü Türkçe, kürtçe ve farsça parçalarla da yapmış.

Gomidas Vartabed Ermenilerin anadoluda “köy köy” gezebildiği bir dönemde yaşamış. 1881 yılında Kütahya’da doğmuş bir “Osmanlı”. Bir papaz Gomidas. Ama ne düşündüğü, nasıl yaşadığı onu çok ta ilginç kılmıyor. O’nu -bana göre- farklı kılan tüm bu sanatsal çalışmalarında yaşadığı kültürü bir bütün olarak yorumlamış olması.

Gomidas’ın öyküsünü trajik kılan dönem ise hayatının son 20 yılını geri dönüşü olmayan bir “yıkım ve travma”ya dönüştüren Ermeni tehciridir. Bir nisan gününde, yani Ermenilerin sürülmeye başlandığı günlerde, yani bir halkın suçlu-masum ayrımı yapılmaksızın sürgünlere gönderildiği günlerde, yani bir Müslümanın asla izah edemeyeceği “topyekün” cezalandırma seanslarında Gomidas da evinden alınır ve sürgüne gönderilir. Bu, bir ölüm yolculuğudur. Önce Çankırı’ya oradan kimbilir nerelere uzanacak bir yolculuk. Ancak Gomidas, aralarında Osmanlı şehzadelerinin de olduğu dostlarının binbir ricaları ile geriye getirilebilir. Hayattadır fakat bu travmatik yolculuk her şeyi değiştirmiştir. İstanbul’da tedavi edilmeye çalışılır ama olmayınca Paris’e gönderilir. Anadoluyu karış karış gezen; türküleri, ağıtları, ezgileri tek tek derleyen, hayatı notalarla örülü Gomidas vefat edeceği 1935 yılına değin bir daha hiç şarkı söylemez, hiç beste yapmaz, hatta konuşmaz.

Gomidas bizim kapı komşumuzdu.

Kimbilir nice acıklı hikayeden belki de en “ortalama”sıdır ama arada eski komşuları da yad etmek gerekiyor. Faşizanlıkla zehirlenmiş düşüncelerin, ideolojilerin nelere dönüşebileceğini, bir gün muktedir olursak iktidarımızın nelere malolmaması gerektiğini de unutmamak için bu hatırlama önemli.

Onca yoğun gündemin arasında “kısacık” bir kıssa Gomidas.

Vesselam.

Yazıyı Paylaş

murat@hezarfenmedya.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir