Devletin Köpekleri

Yazıyı Paylaş

“Bir hâkim düşünün ki, karşısında, yapılan işkencelerden ancak polislerin yardımıyla ayakta duran, gözaltına alındığında üstüne tam oturan pantolonu düşmesin diye önden kocaman avuçlayan ve hâlâ üzerlerinde işkencenin izleri bulunan sizlere diyor ki: “Size az (işkence) yapmışlar yoksa bülbül gibi öterdiniz.”

20 yaşında, kendine hâkim denen böyle kepaze bir herifin kararıyla cezaevine girdi.

Cezaevine girmeden önce zalim polislerin işkence tezgâhlarından defalarca geçti.

20 yıldır cezaevinde. Biz susar, bu zulme sessiz kalırsak, 10 yıl daha bu zalim devletin zindanında esir kalacak.

Abdülselam Durmaz’dan bahsediyorum. Ben şahitlik ederim ki kendisi Allah’ın güzel kullarından biri, iyi bir Müslüman’dır.

Bilhassa 90’lı yıllarda insanlığın ve hukukun yüzüne tüküreceği öyle çok hâkim, öyle çok savcı, öyle çok polis görevdeydi ki bu ülkede…

(Tövbe ettiler mi bilmiyorum, yoksa hepsinin cehenneme kadar yolu var! Canları bedenden çıkmamışsa, akıllarını başlarına toplasınlar, ellerine kazmalarını alıp vicdanlarını toprağın metrelerce altından çıkarsın, bol suyla, şöyle iyice bir yıkasınlar.)

Bu zalim Türkiye Cumhuriyeti, o dönemler öyle zalim, öyle zalimdi ki, her kesimden akıl ve vicdan sahibi insanların lanetleri sel olmuş, üzerine yağıyordu. Devlet, kendisine kul ve köle olmuş, adeta köpeklik yapan, havla deyince havlayan, ısır deyince ısıran ne kepaze insanlar besledi, sormayın! Bu işkenceci kepaze herifler dışarıda serbest dolaşırken, insanlar zalim devlet düzenini eleştiren düşüncelerinden dolayı içerideydiler, bazıları halen içerideler.

Abdülselam Durmaz gibi binlerce insanın ahı zindanların duvarlarına çarpa çarpa dışarıya yansımıştır.

(İbretlik bir mektubunu  www.cezaevindennotlar.com sitesinde okuyabilirsiniz. Hangi adalet, ne mülkün, ne temeliymiş, hadi ordan, bu kadar da şerefsizlik olmaz, dersiniz! Evet, doğru yerdesiniz!)

İki yıla yakındır kendisi ile mektuplaşıyorum. Son mektubumda, avukat arkadaşlarla bir sürpriz yapıp Batman’a, cezaevine gelebiliriz, demiştim.

Cevap yazmış.

Benim gibi sizler de üzülerek, utanarak, yazıklanarak, içiniz acıyarak okuyacaksınız.

Buyurun, tortusu vebal olarak kalacak bir mektuptan daha içeriye:

“Buraya gelme ile ilgili bir sürpriz yapabiliriz demişsin. Ne güzel olurdu! Bizim o taraflara gelişimiz daha baya bir sürebilir. Onun için sizin gelmeniz âlâ olur. Malûm, hükümetin içerideki Müslümanlar için bir acelesi yok. 28 Şubatçılar, Ergenekoncular, Balyozcular (yani hükümete karşı olan ne kadar çevre varsa) onların çıkması daha öncelikli. Haksız da olsan, suçlu da olsan önemli değil. Önemli olan sesinin ne kadar yüksek çıktığı… “Adalet sesi yüksek çıkanındır, haklı olanın değil.”, “Adalet, hem suçlu hem güçlü olanındır.” Hem suçsuz hem güçsüz isen, adaletin Allah’a kalmıştır.

Maalesef son yaşanan gelişmeler bize adaletin nasıl çürüdüğünü göstermiş oldu.  (Güçlünün adaleti, haklının değil…) Ama laik-kemalist kesimin de hakkını teslim etmek gerek; insanlarına nasıl sahip çıkılması gerektiğini en iyi şekilde gösterdiler. M. Balbay’ın deyişi ile: “Söke söke insanlarımızı içerden çıkardık” diye. Hakikaten de söke söke çıkardılar. Hem de ağırlaştırılmış hapse mahkum olmuş insanları… Daha ne olsun? Takdir edilmesi gereken bir çaba ve dayanışma. Daha fazlasını yapması gereken biz Müslümanlara örnek olmalı. Örnek gösterilmeli.

Biz mi daha iyi kardeşiz onlar mı? Medyalarından, gazetecilerinden tutun da partilerine, derneklerine ve sıradan vatandaşa kadar herkes durmadan, susmadan, çekinmeden, her yer ve platformda kendi insanlarını, suçlu-suçsuz demeden savundular. Gündemde tuttular. Biz de yakalanacağız, biz de mimleneceğiz diye tereddüt etmediler. Bedel ödemeyi göze aldılar ve başardılar da. O kadar açık suç karinesine rağmen tüm yandaşlarını çıkardılar. Şimdi bakın, içeride kim kaldı? Ben söyleyeyim: bütün Müslümanlar. Yani, sen ben o, hepimiz!…

Lakin “ben”lik, “biz”liğin önüne geçtiği için farkında değiliz yalnızca.

Hani, bir beklenti içinde olduğumuzdan değil bu satırlar. Zira bizim beklentimiz Allah’tan, başka bir yerden değil. Zaten cezamızın çoğunu yattık. 20 sene geride kaldı. Şunun şurasında 10 senecik kaldı. Evvelallah onu da yatarız ama üzüntüm, halimize; Müslümanların haline. Çünkü içeride yatan yalnız biz değiliz; aynı zamanda da sizsiniz.

Hâsılı kelam kardeşim, bu duruma baktığımızda, bizim size gelmemize daha baya bir zaman var görünüyor. Onun için sizi dört gözle bekliyoruz.

m.ali.b@hotmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir