Demarşi: Demokratik Monarşi ve Biz

Yazıyı Paylaş

Anarşist düşünür Max Stirner özgürlük vadeden modern demokratik sistemlerin aslında sadece cellat seçme hakkını topluma sunduğundan söz eder ve ekler: “iktidarı devretmek, onu kaybetmektir!” Gerçekte iktidar kavramının bu yüzyıldaki değişimi; gücü paylaşan ve onu kullanan kurumsal yapıların durumu bir süredir daha yüksek sesle tartışılıyor. Üstelik bu tartışmalar demokrasi vaadiyle sömürülen coğrafyalardan önce sömürücü batıda daha yoğun yapılıyor. Daha geniş çerçevede bu tartışma, demokrasinin bireyin haklarını korumak yerine şekillendirerek bir bakıma egemenlere karşı “uyumlu vatandaşlara” dönüştürdüğü gerçeğini giderek daha görünür hale getiriyor. Aslında bu konuyu sadece demokrasinin meşruiyeti meselesine de indirgememek gerek. Bir bütün olarak bu yüzyılın iktidar düzeneğinin kendine ait “biçimlendirici” araçlar ikame ettiğini düşünürsek tartıştığımız şeyin aslında günümüzün medeniyet tasavvuru olduğunu görebiliriz. Bu tasavvur sadece yönetim araçlarımızı yeniden kurgulamıyor; edebiyattan sanata dek her alanda kendi meşruiyet sınırlarını çizerek varlık alanımızı yakalamaya ve yönlendirmeye kalkışıyor.

Modernitenin daha doğru bir ifade ile ‘bugünün cahiliyesinin’ biçimlendirici etkisinin eğitimden sanata dek çok boyutlu yapısı üzerine derinlemesine tartışılabilir. Ancak özellikle Türkiye’de Müslümanları “devşirme” niyetini artık açıkça ortaya koyan cahili düzenin “sistem ve siyaset dili”ndeki gözle görülür değişimden dolayı konuyu demokrasi ve iktidar ilişkileri üzerinden değerlendirmeye başlamak daha faydalı olacaktır. Niteliği ve derinliği tartışmalı olsa da düne kadar sistemle uzlaşmayı ya da onun meşruiyetine katkı sağlayacak yakınlaşmaları net biçimde reddeden müslümanların bugün yaşadıkları değişim, süreci anlama noktasında çok önemli. Müslümanlar bugün meşru siyaset alanı içinde söz söylemenin, “temsili demokrasi”nin imkan ve araçlarını kullanmanın kendilerine alan açacağına ve sistemin baskı düzeneklerini boşa çıkaracağına ikna edilmiş durumdalar. Sistemin başından beri kendi meşruiyetini toplum nezdinde korumak maksadıyla kullandığı “demokrasi ve demokratik araçlar fark yaratır / değiştirir” tezi bugün Müslümanları da etkiliyor. Mücadele dilini yenileyemiyor oluşumuz, bugünün ortalama insanının algı dünyasının kodlarını anlamadan giriştiğimiz davet çabasının büyük ölçüde sonuçsuz kalması bu kırılmanın duygusal arkaplanı olarak görülebilir. Sisteme dair eleştirilerimizin yeterli derinlikte olmaması ve kendi modelimizi inşa edemememiz de yine kırılmanın bir başka hazırlayıcı etkeni olarak değerlendirilebilir. Ancak meselenin bir başka önemli boyutu ise bu ülkenin siyaset ve iktidar felsefesinin görünür yüzü olan demokrasiye dair eleştirilerimizin niteliksiz ve ikna edicilikten uzak olması olarak okunmalıdır. Toplumu ikna edemediğimiz, daha doğrusu mevcut yönetim mekanizmasının “aldatıcı” unsurlarını açıkça ortaya koyamadığımız için ne yazık ki “şahit”ler olmak yerine “medet uman” bir pozisyona doğru sürüklendiğimizi kabul etmeliyiz. Demokrasi ve iktidar üzerine tanımlamalarımız bulanıklaştıkça, her seçim döneminde demokratik aygıtları aklayacak yeni argümanlar aradıkça ve kendi siyaset dilimizi üretmekten geri durdukça bu sürüklenişin devam edeceği de bir başka gerçek.

Oysa bugün müslümanların adeta medet umdukları demokrasinin “aldatıcı etkisi” uzun bir süredir görülen ve tartışılan bir gerçek. Modern temsili demokrasilerin ilgisiz / bilgisiz seçmenlerin tercihlerini yansıttığı, seçilmişlerin temsil ettiği “milli irade”nin kendilerini var kılan grupların hakimiyetine hizmet ettikleri biliniyor. Bu durum, “insan hatasından dolayı” veya “demokrasi kültürü”nün yeterince içselleştirilememesiyle ilgili lokal bir “arıza” değil. Bilakis demokrasinin ürettiği siyaset dili bunu gerekli kılıyor. Çünkü demokrasiler “iktidarı paylaşma” iddiası bir yana “eksik enformasyon”dan beslenir. Yaşadığımız çağda tüm demokrasilerde seçmenler adaylar, partiler ve politikalar konusunda tam ve doğru bir bilgilendirmeye sahip olamazlar. Büyük propaganda aygıtlarının arkasında söylenenlerin ya da vaatlerin ne kadar gerçek içerdiğini toplumun geneli bilemez. Eksik enformasyon, en primitif örneklerden en ileri örneklere dek demokrasinin sihirli atmosferini oluşturur. Bu aynı zamanda demokrasinin “seçkinci karakterini” de kamufle eder. Oy vermek, partiler kurmak yani demokratik aygıtları yönetim sürecine katılım için kullanmak aslında doğrudan yönetimin ortağı olmak değil seçkinci sınıflar arasından birine yakınlaşmak demektir. Demokrasinin plütokratik karakteri olarak tanımlanan bu durum gerçek anlamda sermayenin iktidar olmasına karşılık geliyor. Sermayenin rengi değişebilir, kimi zaman kızıl, kimi zaman islam kokulu yeşil motiflerle süslenebilir. Ancak gerçekte demokrasi kendi elit azınlığını her zaman üretmiştir.

Demokrasinin başarısızlığı aslında propaganda ettiği vaatlerin imkansızlığından geliyor. Topluma sınırsız güç ve gerçek iktidar vaadinde bulunsa da demokrasi, siyasal anlamda her türlü “kökten değişim talebini” illegal/yasadışı olarak tanımlar. Modern bireyi inşa eden kurumlarda, toplum üzerinde denetim sağlayan dispozitif aygıtların hiçbiri demokrasi için “tartışılabilir” olamaz. Ancak daha kuşatıcı bir araç inşa edilirse diğeri “değişim propagandası” ile tasfiye edilir. Demokrasi “hür olma” hissini modern bireye yaşatır. Bu sanal özgürlük, aslında modernitenin birey tanımına uyan “kontrollü” bir durumdur. Demokrasi, başörtüsü yasağını tartışmanıza izin verir ancak topyekün eğitim sistemini tartışan ve reddedenleri hukuksuzlukla suçlayabilir. Demokratik düzen, size daha iyi bir sağlık hizmeti için gereken ortamı sunabilir ancak “modern tıp tiranlığına / ilaç emperyalizmine” ve “aşı dayatmasına” karşı geldiğinizde her türlü yaptırımı uygulamaktan çekinmez. Demokrasi orduda din hizmetini konuşmanıza ve bu konuda “hak aramanıza” engel olmaz ama konu zorunlu askerlik veya ordunun meşruiyeti olduğunda sizi terörizm ile suçlayabilir. Demokrasi işçi haklarını tartışmanızı teşvik edebilir ancak aynı demokratik kültür ekonomik düzenin temel aygıtlarına dair kökten itirazlara izin vermez, kendi alternatiflerinizi üretmenizi açıkça engeller. Demokrasi bireyin özgürlük alanını genişletir gibi görünür ancak dinleme-izleme araçlarıyla sokağa, telefona, internete sızarak hepimizi yoğun bir “güvenlik çemberi”ne almaktan asla kaçınmaz. Bireyin özgürlüğünü kutsal sayan demokratik kültür, onu korumak için yetkileri belirsiz, etki alanı sınırsız güvenlik araçlarını inşa eder böylece “gizli disiplin toplumları” oluşturur. Çoğaltabileceğimiz bu ve benzeri örneklerde aslında demokrasinin “çoğulcu” karakterinin denetleyici bir mekanizma ürettiğini, bu mekanizmanın da küresel cahili sistemin ahlak algısından beslendiği görülebilir. Üstelik bu ve benzeri aygıtların etki alanından kurtulmak yada tasfiye etmek için “çoğunluk”ta bir işe yaramaz.

Bugün demokrasiye biçim veren batı bile aslında bu kavramın gerçekte nasıl bir illüzyon olduğunu tartışıyor. Von Hayek batının ürettiği demokrasinin aslında iç tutarlılığını da –zorunlu- olarak yitirdiğini ve toplumun etkisini sınırlandırmış ancak neredeyse sınırsız güce sahip hükümetler üreten “demokratik monarşi”ye dönüştüğünden söz eder. Gerçekten de demokrasi modern dönemin toplum algısını “vatandaşlık” tanımından başlayarak her boyutuyla başka bir ahlak ve sömürü düzlemine çeker.

Demokratik monarşi, bugün bizim de imtihanımıza dönüşmüş durumda. Düne kadar kendi siyasi modelini üretmeye, yaşadığı toplumla ilgili değerlendirmelerini duble yollar, ekonomik göstergeler, dış politika angajmanları üzerinden değil de kardeşlik, ahiret bilinci ve vahyi merkeze alan muhalefetler üretme üzerinden yapanların bugün artık “iktidarın diliyle” konuşuyor olmaları durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Demokrasiyi bu ülkede müslümanlar için “kabul edilebilir” bir araç olarak düşünmek, demokrasinin yönetim aygıtlarından ve siyasi mekanizmasından islami mücadele için alan devşirilebileceğine inanmak basitçe demokrasinin neye takabül ettiğini ve nasıl kurgulandığını anlamamak demektir.

Yazıyı Paylaş

murat@hezarfenmedya.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir