Bir Şahsiyet İnşâsı Çabası: Müslümanca Düşünme

Yazıyı Paylaş

Vahyin Hz peygambere nazil oluşu ile başlayan süreçte kapsamlı, özgün ve çağının cahiliyesinin sapkınlıkları işaret ede ede Allah’ın yeniden bellettiği bir varlık âlemi anlayışı temellenmiştir. Bu varlık âlemi telakkisi Mekke cahili ortamındaki kabullerin, anlayışların çok ötesinde bir “ben” idraki inşa etti. Bu İslam öncesi medeniyet ve kültür çevrelerindeki “ben” telakkilerinin dışında vahiyden biçim alan kendi kendini algılama tarzdır. Bu manada kişinin geçmişi ne olursa olsun şu ya da bu kavimden, şu ya da bu kasttan veya şu ya da bu günahla lekeli, ister köle, ister efendi İslam’ın sunduğu yeni bir “ben” idrakine kavuşmuş oldu. Bu Hz. Peygamber (sav) ve arkadaşlarının insanlık düşünce tarihinde oluşturdukları en önemli etkilerinden biridir. Ayrıca bu “varlık âlemi” ve ”ben” tasavvuru müslüman olmanın ayırıcı niteliğini belirlemesi açısından temel bir şuur kaynağı olmuştur.

Bu olağanüstü tutarlı, yaradılışın temel karakterine uygun, yani fıtri “varlık âlemi” anlayışı ve bunun üzerine ikame olunan “ben” idraki, tarih içinde onlarca çeşitli hücumlara karşı müslüman kitlelerin kendisi olarak kalmadaki güçlü direnişinin birinci kaynağıydı. Erken dönemlerdeki müslüman topluluklar farklı coğrafyalarda karşılaştıkları yerel veya genel cahili düşünsel paradigmalarla, (değer dizinleriyle, sistemleriyle) hesaplaşmalarında bu varlık âlemi anlayışı kudret, şuur ve ufuk üretmiştir.

Müslümanca düşünmede varlığı anlama algılama, vahyin insana bildirdiği, tanımladığı insanın da cürmünce anlayıp algıladığı çerçevede oluşan bir tasavvurdur. Dolayısıyla vahiy öncelikli olarak varlığın doğru anlaşılmasında ve bunun üzerine oluşturulacak ben idrakinin muntazam, sahih oluşmasında temel gerekliliktir. Müslümanca düşünmenin temel karakteristiği ilahi bir düşünce sistemi olmasıdır. Dolayısıyla “varlık” anlayışı da temel eksenini ilahi vahiy oluşturacaktır. Bu varlık âlemi anlayışı tabiri caizse bir idrak köprüsü oluşturur ve neredeyse her ana konuya biçim verici müdahaleyi yapar.

Müslümanca düşünme kişiyi varlıklar âlemi içindeki kendisiyle ilgili ve kendinin diğer varlıklarla arasındaki ilişkiyi vahyin ve nassın rehberliği ile inşa eder. Bu rehberlik çerçevesinde değer–bilgi oluşumu söz konusu olur. Kuran bize; varlık âlemi, kendimiz, hayat ve Allah’la alakalı sağlıklı temel bir tasavvur oluşumunun kapılarını açar.

Müslümanca düşünme beri taraftan vahyin sayesinde kendi düşünce sisteminin kavramsal yapısını oluşturur. Kelimeleri kendi anlatım yapısı içinde birbirine ular, anlam alanlarını belirler. Bu ilahi bir düşünce sistemidir. Tarih boyunca peygamberler eliyle insanlığa talim ettirilmiştir. Burada dilin Arapça veya başka bir dil olmasının bir özelliği yoktur. Vahiy hangi dilde nazil olmuşsa tefekkürde kullanılan kavramların anlam alanlarını yeniden düzenler. Bu tabi ki sadece tefekkür dili değil her türlü değerin üretiminde aktarımında anlaşılmasında ve anlatılmasında kullanılan bir araç inşa edilmiş olur.

Vahyin nazil oluşuyla vahyin nazil olduğu dili konuşan mü’minler bu kavramsal sistemi bir gereklilik olarak süreç içinde inşa ederler. Müslümanca düşünme bir anlamda bu dil vücudu üzerinde var olur ve hayatiyetini devam ettirir. Tefekkürünü tebliğini duasını velhasıl tüm fonksiyon ve etkileşimini bu dil vücudu aracılığıyla yerine getirir. Müslümanca düşünme bir anlamda bu ilişkisel yapıyı kurma devam ettirme ve onu fonksiyonel halde tutma sürecidir. Varlık âlemi, kendi algımız, hayata dair tasavvur, Allah telakkisi ve bu olgularla etkileşimi oluşturup sürdüren dil vahye teslimiyetin akabinde Allah’ın hidayetiyle söz konusu ilişkisel yapıyı oluşturmaya başlar ve bu oluş çözülüş bir süreç olarak devam eder. İşte Müslümanca düşünme budur yani müslüman zihniyetinin oluşumu sürecidir.

Anlatmaya çalıştığımız süreç müslüman cemaatin ortaya çıkaracağı bir hâsıladır. Tek başına kenara çekilip bireysel çabalamalarla oluşmaz. Ancak müslüman cemaat Müslümanca düşünmeyi oluşturma etkileşimleri üretir. Cemaat halinde yaşamaktan ayrı düşme veya kâfir memleketlerinde ikamet etme konusunda İslam hukukçuları bu hususu anlamayanların sert bulduğu tehditler içeren kararlar vermişlerdir. Erken dönemde İslam dininin kısa bir sürede tarihte eşi görülmemiş tarzda yayılması vahyin teslim olan müslüman cemaatte algı devrimine yol açan müslüman zihniyetin yani Müslümanca düşünebiliyor olmanın eseri olsa gerektir.

İslam dinin tarih boyunca sosyalleşme konusundaki gösterdiği çarpıcı dinamizminin kaynağı da İslam ümmetinin vahyin sayesinde oluşturduğu müslüman zihniyetidir. Müslüman zihniyetinde varlık hiyerarşisinde hiçbir karmaşa yoktur. Diğer cahili mensubiyetler bu konuda da zihinsel karmaşalar içindedirler.

Müslümanca düşünmenin bir özelliği de kişinin kendini, kendi varlığını algılama şeklidir. İslam ümmetinin oluşumunda ve dünyada oluşturduğu güçlü etkide bunun izlerini apaçık bulmak mümkündür. Kişinin kendini algılaması, insanın insanla ilişkisini, insanın varlık âlemiyle ilişkisini ve tabi Allah insan ilişkisini, yeniden sahih bir şekilde idrak etmek Müslümanca düşünmenin amacıdır; aynı zamanda sonucudur. Günümüzdeki ümmetin hali pür melali Müslümanca düşünmenin zihninden elinden yitip gittiğinin resmidir.

Yazıyı Paylaş

huseyinpehlivan@hotmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir